Neyse biz ufaktan böyle pazar alanına gelmişiz, traktör durdu o an. Böyle herkesin kurulacağı yer de belliydi zaten.Ben, Mehmet ve Bilal Abi tablalarımız yan yanaydı, muhacir kızıysa böyle anası ve küçük oğlan kardeşiyle yan yana Asiye'de onların yanına kurulmuştu yani. Sabah erken saat Bilal Abi’den siftahı olsun diye simit aldık. Pazarın
"Çünkü kavurucu bir kavuşma isteği olan aşk, her zaman kısa vadelidir ... Benliklerden birisi ötekini tamamen ele geçirdiğinde duyduğumuz arzu yatışır, aşk da sona erer. Sevgi ise uzun solukludur, işgalci değildir ... "
En başta kitabın gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek yazılmış olması ve kitapta anlatılanlar beni fazlasıyla etkiledi..
Kitabı okurken olduğu kadar yorumlamakta da çok zorlanıyorum.
Kitabımızın Kahramanı Ayşegül..
Ayşegül'ün çok sevdiği, sarı uzun saçlarına hayran olduğu teyzesi Gülay.. Kıskanç eşi Adnan tarafın öldürülüyor ve Adnan intihar ediyor..
"37 yaşında 37 bıçak darbesi" yazıyor gazetelerin 3. sayfalarında..
Ama hiç birşey sadece cinayetle, intiharla bitmiyor.. Çünkü geride hayatları paramparça olan 3 kadın bırakıyor Gülay..
12 yaşındayken olayın her anına şahit olan, bu yüzden hayatı güvensizlik, korku ve gelen panik atak krizleriyle geçen Güz..
Kardeşini kaybettikten sonra Güz'e anne olan, Gülay'ı koruyamadığı için kendini suçlu hisseden, bu acıyı unutmak için dua eden ve sonunda Alzhimer olan Tülay..
Teyzesinin sarı uzun saçlarını ve öldüğünde saçlarının olmayışını hiç unutamayan ve onun gibi eşi Mehmet tarafından aynı fiziksel ve psikolojik şiddetine maruz kalan, Güz'e abla olan Ayşegül..
Gülay'ın saçlarına ne olmuştu?
Ayşegül Mehmet'in şiddetinden kurtulabilecek mi yoksa teyzesiyle aynı kaderi mi paylaşacak?
Güz yıllarca o anı unuturum diyerek kimseye anlatmıyor ama bunun yanlış olduğunu anlayarak psikoloğu ve Ayşegül'e o acı geceyi anlatıyor?
Peki, o gece neler yaşandı?
Okuyun derim
Kitap, aslen bir Sırp olan Sokullu Mehmet Paşa’nın doğduğu topraklara bir köprü yaptırması ile başlıyor. 1571 yolunda Vişegrad’da Drina ırmağı üzerine yapılan Drina köprüsü üzerinden 1. dünya savaşının başladığı 1914 yılına kadar olan yaklaşık 350 yıllık süreçte bölgede yaşayan dili, dini, ırkı ve kültürü birbirinden farklı olan Türkler, Sırplar, Boşnaklar, Musevilerin yaşamları anlatılıyor. Birbirinden farklı ama birlikte yaşayan bu halkların 350 yıllık süreçte maruz kaldıkları tarihi olaylar yazar tarafından elden geldiğince objektif anlatılmış. Yazarımız da bir Sırp ancak olayları, durumları yanlı anlatmamış, ne Türkler kötülenmiş ne de Sırplar övülmüş. Uzun yıllar Osmanlı Devleti himayesinde yaşayan bölge insanının Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna dahil edilmesi, ardından gelen Balkan savaşları, 1. dünya savaşının etkileri objektif bir gözle anlatılmış.
Bugün Bosna Hersek sınırları içinde Drina köprüsü halen ayakta.
Nobel edebiyat ödüllü İvo Andriç’in bu güzel eseri kesinlikle okunmayı hak ediyor.
Bütün başarıları birer hüsran ve azap olan kendi hayatının uzun uzun arzu edilmiş çalışılmış, kazanılmış zaferlerinde bile böyle kuvvetli, böyle fedakar, böyle şefkatli ve sıcak bir samimiyet hamlesine nail olamamıştı