Sevgili dost,
Sonunda posta kutusundan bir mektup geldi. Soruyor: "Korkmak çaresizlikten mi?", "Çaresizlik yalnızlıktan mı?","Başlangıç mı güzel yoksa, son mu?"
...Sevgili dost, insanlar birbirlerine mektup yazmalı. Çünkü mektupta sesin tonu belli olmaz. Çünkü metup düşünülerek yazılır. Söylediklerimizin üstü çizilemez. Çünkü söylediklerimiz dinlenmeyebilir, sözümüz kesilir veyahut o anda içeriye biri girer, okunan mektupsa mutlaka tamamlanır...
𝓚𝓤𝓛 𝓢𝓔𝓗𝓘𝓡
1870 yılında İstanbul’un Beyoğlu semtinde çıkan büyük bir yangın, bölgedeki yaşamı köklü bir şekilde değiştirir. Yangında ailesini kaybeden Panayota, kardeşi Mihail’i yangında kurtarmayı
Geriye hiçbir şey bırakamıyorum. İçimdeki çığlıklar, gözlerimdeki hayaller tükendi. Herkes yürüdü. Ben topalladım. Herkes baktı. Ben görünmedim. Ardımda ne adımı anacak bir dost, ne bir inanç ne de yarına dair hayaller bırakıyorum. Kendimi ve herkesi tükettim ben… Bir zamanlar bana ait o düşünceler, şimdi annemin uykusunu bölüyor. Gülüşler sahte, sevgiler borç, kelimeler ölümdü. Sessiz ve çökük bir şekilde gideceğim ben. Çok bağırdım kimse duymadı. Artık çok geç. Bağırmayacağım. Artık kulaklarımda yankılanıyor en ufak sesler bile. Bu mektup… Bir zamanlar yaşadığıma dair bir iz. Bir kalıntı. Ölü bir adamın beynine bakıyorsunuz. Gözlerimi her kapattığımda tek bir ses; “artık bırakabilirsin…” Ben artık bırakıyorum… Dayanacak tek bir gücüm bile kalmadı.