Insanların dinsel yanılsamanın, verdiği alıntılar ve destekler olmadan kesinlikle yapamayacakları, yaşamın güçlükleri ve gerçeğin zalimliğine bunlar olmaksızın katlanamayacakları savını ileri sürdüğünüzde size karşı çıkmam gerekiyor. Çocukluğundan beri bu tatlı (belki de hem tatlı hem acı ) zehir verilmiş insanlar için söyledikleriniz elbette
20. Yüzyıl Çin'inde, ortaçağ Hindistan'ında ya da antik Mısırda insanlığı hep üç temel sorun meşgul etmiş, kıtlık, salgın ve savaşlar listenin en başında yer almıştır.
Nesiller boyunca çeşitli tanrılara, meleklere ve azizlere yakarmış, sayılamayacak kadar çok alet, kurum ve sosyal yapı icat etmiş olsa da insan yine de, açlık hastalık ve şiddet yüzünden kitleler halinde ölmeye devam etmiştir.
Birçok düşünür ve kahin de kıtlık, salgın ve savaşların tanrının muazzam planının ya da kusurlu tabiatımızın bir parçası olduğu ve kıyamete kadar bunlardan kurtulamayacağımız sonucuna varmıştır.
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
Görülüyor ki, bütün se’âdetlerin, râhatlıkların başı, kâmil îmân sâhibi olmakdır. Herkesin, kalbini yanlış i’tikâdlardan, şübhelerden kurtarmağa çalışması lâzımdır. Bir kimse, doğru îmâna kavuşur ve ahlâkı güzel ve işleri iyi olursa, yüksek rûhlara, ya’nî Peygamberlere ve Evliyâya ve meleklere benzer ve onlara yaklaşır. Maddenin çekimi kanûnu gibi, onlar tarafından çekilir. Dağ kadar büyük miknâtisin veyâ yüksek gerilimli elektro-mağnetik alanın bir iğneyi çekmesi gibi, onu yüksekliklere çekerler. Sırat köprüsünü şimşek gibi, sür’at ile geçer. Cennet bağçelerinde, kendine münâsib olan, kalbine ve ruhûna lâyık olan ni’metler içinde, sonsuz râhat edenlerden olur.
Salak mısın sen, iki gözü kör doğdu ki bu dünyada Ezidilere yapılan kötülükleri, zulümleri görmesin, dağda boğazları kavrularak susuzluktan ölen bebeleri, İŞİD'in kaçırıp köle pazarında sattığı, on militan tecavüz edince Müslüman olursun, sevaba girersin diyerek rahimlerini paramparça ettikleri kız çocuklarını görmesin, Tanrının diyarından alıp dünyaya indirdiğim insan soyunun vahşetine tanık olmasın. Bu dünyada olup biten her şeyi anladığını mı sanıyorsun? Senin kalbin meleklere kapalı. Git burdan zavallı insanoğlu!
Yirminci asır
dört kanatlı bir tayyareden
mendil salladı bize. Yakasında kapitalizm
açıldı kabak çiçeği gibi. O kadar çoğaldı
o kadar
uzadı ki bacalar
saçlarından asıldılar sıra sıra kehkeşanlara .
Öyle duman çıktı, kurum yağdı ki gökte Allah bile meleklere
Amerikan markalı muşambalar giydirdi.