Yüzyılın Aşklarını bitirmem gerçekten uzun sürdü çünkü kitap insanın sinirini bozuyor. Sindire sindire okumak istiyorsunuz. Hepsi tarihte bildiğiniz önemli kişilerin yaşadıkları olmak üzere, tamı tamına on farklı aşk hikayesine yer verilmiş. Ama ne hikayeler!.. Hiç yüzü görülmeden evlenilmiş sevgililer... Evliyken sevgiliye yazılmış şiirler... Dayak yiyenler... Mahkemelere düşenler... Sonu intiharla bitenler... Hiç kavuşamayanlar... Eski aşkın acısını yenisinde unutmaya çalışanlar... Piraye'sini aldatan Nazım... Latife'sinden vazgeçen Mustafa Kemal... Afife Jale'nin yürek burkan hazin sonu... Ve beni en çok etkileyen, notalardan meğerse bilmeden tanıdığım Melih Kibar - Çiğdem Talu ikilisi... (Çiğdem Melih'ten 12 yaş büyük ve her şey Eurovision Şarkı Yarışmasıyla başlıyor. Günümüzde hangi bestelerin onlara ait olduğunu öğrendiğinizde bile aşka inanacaksınız.
Çok güzel bir araştırma inceleme kitabı olmuş. Bitirdikten sonra aşka olan inancınız artar mı sarsılır mı tartışılır. Ama mutlu bitseydi sonları, hiçbirini bugün aşk diye bu kitap sayfaları arasında okuyor olmazdık sanırım.
Aşk da böyle bir şey olsa gerek. Aşık Veysel'e sormuşlar: "Aşk nedir?" Aşık Veysel gülümsemiş ve şöyle demiş: "Seversin, kavuşamazsın, aşk olur."
Melih Kibar İngiltere' ye master yapmaya gittiği ilk gün bir fırtına çıkar ve o korku ile bu besteyi yapar.Melih Kibar, olaydan hiç bahsetmeden Çiğdem Talu'ya besteyi yollar ve Çiğdem bu besteye sözler yazar. Sözler bir fırtınadan bahsediyordu. Bir insanı böyle hissetmek ahh Çiğdem Talu.
youtu.be/4CRc-DzmdKU
" Kendim çok günahsızmışım gibi sana ceza kesebilir miyim?" Kitabın giriş cümlesi.
Süreyya Unutma Beni Apartmanı'nın esas kızı. Annesi ve babasını tanımadan babaannesi tarafından büyütülmüş Süreyya. Köklerini bir yere salamamanın yarattığı boşlukla hayata tek geldim tek giderim mottosu ile yaşayan bir yere ait olmayı reddeden Süreyya.
Kitap, çeşitli gazete ve çeşitli dergilerde yayıncılık yapan Şevket Rado'ya, yakın arkadaşları olan bu üç ismin 1940'lı yıllarda yazdığı mektuplardan oluşuyor.
Okuduğum mektuplardan edindiğim kadarıyla izlenimim şöyle:
Orhan Veli Kanık, son derece kibar, nezaket sahibi bir beyefendi. Bir şeyi rica ederken bile utanıp sıkılarak karşısındakini hiç zora sokmak istememeye çalışarak ediyor. Bu kadar nazik bir adamın, sevenlerinden bu kadar erken ayrılması ne üzücü.
Oktay Rifat da ağzı iyi laf yapan, tam olarak birçoğumuzun sahip olmak isteyeceği renkli bir arkadaş gibi muhabbeti sohbeti keyifli biri gibi duruyor. Yazılarında o samimiyet hemen kendini hissettiriyor.
Melih Cevdet Anday'ı ise kendime çok yakın buldum. Sevdiği insanları bırakmamak ister bir yapısı var ve kaybettiklerinin acısından, dertlerinden kurtulmak için çok sık içiyormuş bir görünümü vardı yazılarında.
Eğer bu isimleri merak ediyorsanız kıyısından köşesinden bir şekilde tanımak adına önerebileceğim bir kitap.