Ben Orhan Veli, «Yazık oldu Süleyman Efendiye» Mısra-ı meşhurunun mübdii.. Duydum ki merak ediyormuşsunuz, Hususi hayatımı, Anlatayım: Evvelâ adamım, yani Sirk hayvanı filân değilim.
:D
Orhan, Melih, Oktay, üç ayaklı bir pergel gibiydiler. Biraraya geldiler mi, dünyanın en keyifli üçgeni kurulurdu. Mesela birisi gramofon olurdu, birisi plak, birisi Yliksekkaldırım'da gra­mofoncu. Kur gramofonu, keyfine bak. Böyle müthiş bir gramo­ fon görmedim. Bu üçgenin ortasına düşmek her zaman keyifli ol­mazdı. Kazara birisini maytaba aldılar mı, biçarenin iflahını ke­serlerdi. Birisine cevap yetiştirmiye çalışırken öteki bir tane kon­durur, derken adamcağız şaşkın ördeğe döner, teslim olurdu.
Reklam
Orhan Veli'ye sevgiyle..
Oktay Rifat'la Melih Cevdet'tir En yakın arkadaşlarım. Bir de sevgilim vardır pek muteber; İsmini söyleyemem Edebiyat tarihçisi bulsun. Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım, Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz Sadece üdeba arasındadır. Ne bileyim, Belki daha bin bir huyum vardır. Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya? Onlar da bunlara benzer.
Sayfa 216Kitabı okudu
Bir Garip Orhan Veli
Ben Orhan Veli 1914'te doğdum 1 yaşında kurbağadan korktum 2 yaşında gurbete çıktım 7'sinde mektebe başladım 9 yaşında okumaya 10 yaşında yazmaya merak saldım 13'te Oktay Rıfat'ı 16'da Melih Cevdet'i tanıdım 17 yaşında bara gittim 18'de rakıya başladım ve şarkı söylemesini çok sevdim 19'dan sonra avarelik
Kitabın ve Orhan Veli'nin hayatının özeti gibi bir şiir :)
Ben Orhan Veli, "Yazık oldu Süleyman Efendiye" Mısra-i meşhurunun mübdii.. Duydum ki merak ediyormuşsunuz, Hususi hayatımı, Anlatayım: Evvela adamım, yani Sirk hayvanı falan değilim.
Sayfa 230Kitabı okudu
Ben Orhan Veli
Ben Orhan Veli "Yazık oldu Süleyman Efendiye" Mısra-i meşhurunun mübdii.. Duydum ki merak ediyormuşsunuz, Hususi hayatımı, Anlatayım: Evvela adamım, yani Sirk hayvanı falan değilim.
Reklam
Orhan veli
Ben Orhan Veli "Yazık oldu Süleyman Efendiye" Mısra-i meşhurunun mübdii.. Duydum ki merak ediyormuşsunuz, Hususi hayatımı, Anlatayım: Evvela adamım, yani Sirk hayvanı falan değilim.
Oktay Rifat Anlatıyor
''Orhan'ı ilk mektebin beşinci sınıfından beri tanırım. Asıl dokuzuncu sınıfta can ciğer arkadaş olduk. İkimiz de şiir delisiydik. Orhan zil çalar çalmaz yanıma gelir. 'Teneffüsü gâvur etmeyelim Oktay' derdi. Şiir söz edelim, şiir konuşalım demekti bu. Bir yıl sonra İstanbul'dan Melih (Cevdet Anday) geldi. O da bizim gibi şiire tutkundu. Üç kafadar çocukluktan delikanlılığa el ele geçtik.''
Ahmed Arif Diyarbakırlı. İlk şiirleri 1948-1951yıllarıarasnı da bir iki dergide göründü. O günlerde kendisi Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde, felsefe bölümünde öğrenciydi. Sonra tutuklandı. İlk şiirlerini ortaya çıkardığı sıralarda Orhan Veli ve arkadaşları şiire iyice hâkim görünüyorlardı. Garip dönemi bitmiş, Sabahattin Eyuboğlu'nun deyimiyle 'halk olarak sanatın' dolaylarında dolaşılmaya başlamıştı. Bütün gençler, bütün yeni yetmeler Orhan Veli'ye, Oktay Rıfat'a, Melih Cevdet Anday'a öykünüyordu. Sanki şiir yalnız onların yazdığıydı; onların yazdığından başka şiir olamazdı sanki. Gençlerin bu bilinçsiz tutumu şiirimize zararlı olmuştur ama genç sanatçıların çoğu böyle olmakla birlikle, aralarında kendi çıkış noktalarını geliştirmeye çalışan, Orhan Veli ve arkadaşlarına pek kulak asmayan kimseler de yok değildi. Ahmed Arif i de bunlardan biri olarak görüyoruz. İlk şiirinde bile. Gariple gelen şiirin içeriğine aldırmamıştır. Önerilmekte olan ve bir çeşit şiirsiz şiir diyebileceğimiz hareketi umursamadan kendi doğrultusunda çalışan birkaç şairden biri de odur.
Yeni Yol Kendimde iyilik ve doğruluk hissediyorum Büyük bir yolculuğa başlangıç Ey haksızlığın ve yalanların amansız düşmanı aklım Ve ey kalbimdeki sonsuz aşk İkinize güveniyorum Melih Cevdet Anday
Sayfa 159Kitabı okudu
Reklam
Aralanıyorsa kapınız Kimi zaman kendiliğinden Tepeden tırnağa yeşil Ağacın ruhudur gelen. Andre Verdet Çeviren: Oktay Rifat
[Ben Orhan Veli]* syf. 216-217
Ben Orhan Veli, "Yazık oldu Süleyman Efendiye" Mısra-i meşhurunun mübdii.. Duydum ki merak ediyormuşsunuz, Hususî hayatımı, Anlatayım: Evvela adamım, yani Sirk hayvanı falan değilim.
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Eksikli sözün büyüsü
Zaman, 1960'ları yarılamış, 70'lere akıyor. Şiir, Karaca­ oğlan'dan Nazım'a dönüyor. 68 kuşağı sınıflardan sokaklara, sokaklardan evlere büyüyor. Masallar, halk hikayeleri Orhan Kemal'le, Yaşar Kemal'le, Sabahattin Ali'yle katı gerçeğimize yeni bir dil oluyor. Külebi, Attila İlhan'la; Dıranas, Ceyhun Ahıf'la başka değerler ediniyor. Orhan-Melih-Oktay, sıra­ danı şaşkınlığa çeviriyor. II. Yeni henüz defterimize düşme­ miş. Gökyüzü, Neşet (Ertaş), Mahzuni (Şerif), İhsani dolu. Devrim düşüncesi seslerimizi tutmuş. Ruhi Su hem bildik hem yeni. Abbas Sayar küçücük kentimizin efsanesi. Ken­ timizde kitapçılar var. Freud'un Cinsiyet ve Psikanaliz'ini, Albert Camus'nün Başkaldıran İnsan'ını, Engels'in Bilimsel ve Ütopik Sosyalizm'ini, daha nice kitabı o yıllarda Yozgat'ta buluyoruz. İki kadın şair biliyoruz: Taşra Kızının Delicele­ ri ile Türkan İldeniz (kitabın ismi hala nasıl çekici); Kırmızı Karanfil'le allak-bullak olduğumuz Gülten Akın. Şu dizeler şiiri birden ev içine çeviriyor: "Gülten'i Yozgatlı demesinler bun­ dan böyle/ Nerde ölürsem oralı olayım/ Doğularda, yolsuz dağların/ Soğuk suların başında öleyim" Kalıveriyoruz. Her sözcük, her dize bir daha bizim oluyor
Fotoğraf
“Dört kişi parkta çektirmişiz Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi… Anlaşılan sonbahar Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli Yapraksız arkamızdaki ağaçlar… Babası daha ölmemiş Oktay ‘ın, Ben bıyıksızım, Orhan, Süleyman Efendi ‘yi tanımamış. Ama ben hiç böyle mahzun olmadım; Ölümü hatırlatan ne var bu resimde? Oysa hayattayız hepimiz.”
Resim