"İyi şairin ana kaynağı, yaşadığı ülkenin şiiridir" der Adnan Binyazar.
Şiiri, konuşmasından alınmış herhangi bir parça gibidir. Halkın dilini sever, onu benimser. Bir yiğit şairse, üstelik bir de devrimciyse elbette yaşadığını yazar. Yaşadığı ise salt kendi ömrü değil, yaşama kavgası ve sevdasıyla, acıları, ağıtları, türküleriyle bir yanı geçmiş yüzyılların karanlığına, bir yanı geleceğin aydın sonsuzluğuna uzanan halkın ta kendisi olmalıdır.
Ahmed Arif ne yaptığını bilen şairlerdendi. Şiirinin bir yanı "demir kapı, kör pencere; diğer yanı yeşil soğan, karanfil kokan cigara, dağlarına bahar gelmiş memleket." İmgelerindeki bu incelikli denge, öfke ve yumuşama arasındadır. Onu duyguların acı sızısıyla yüz yüze getiren bu dengedir. "İçerde" şiirinde "Haberin var mı taş duvar?" diye sorar, ardından "Demir kapı, kör pencere..." gelir. Şiirsel sızı, uğruna ölümlere gidip geldiği mahzun resimdedir. Seçtiği sözcüklerle resim çizmez, her sözcüğü bir resimdir Ahmed Arif'in.
Toprağı ve toprağındaki şiir çiçekleri bol olsun.
İÇERDE
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...