Yaşadıkları saltanatın büyüklüğüne ve iktidar sarhoşluğuna rağmen böyleydiler. Ve sen, ey
mutlu ve yıldızı parlak hükümdar! Onların malı olan yurtlarına, servetlerine ve saraylarına
vâris oldun: onlardan aldığın mülkün üzerine oturdun, onların mallarına ve askerlerine
kondun. Ama borcunu yerine getirmedin: azdın, sunardın, cevr-u cefâya
Ben sevgi diyorum, siz sevgiye de romantizm diyorsunuz! Hey gidi! Hey gidi benim çilesi uzun, insanları mahzun, mahzun, mahzun yurdum! Sevenlerinin futbol topu gibi ordan oraya tekmelendiği memleketim!
Fakirlik öyle bir renk ki, hangi rengin üstüne giysen, karşıdan sırıtıyor. Beyaz yakalı olabilmek için, illa iki takım elbisemden birini seçiyor, içime mutlaka beyaz gömlek giyiyorum. Kravat da takıyorum hatta. Ama olmuyor, geçmişim, çocukluğum, memleketim, anamın sağdığı süt, babamın biçtiği ekin, sokaklarında koştuğum toz toprak gelip ceketin omuzlarına kepek gibi dökülüyor. Üstüme serpilen bu fakirliğin boyutunu, ogretmen olma ihtimalimin ailede milletvekili olmuşum gibi etki yaratmasindan anlayabilirsiniz.