Siyahi bir köle olarak doğan ve 40 yıl sonra özgürlüğüne kavuşan Josiah Henson'un inanılmaz hikayesinin anlatıldığı eserde, tahterevallinin iki tarafına kölelik ve özgürlük kavramını koymuş yazar. Aynı zamanda sağlam bir sorgulama ve eleştirel yönü yoğun bir eser. Özgürlükler ülkesindeki kölelik ve insan haklarına bir bakış açısı da sunuyor. Kulağa ne kadar tezat geliyor değil mi?
Yeryüzüne gelen her insan eşit yaşam koşullarında doğmuyor elbette. Ama adalet ve eşitlik çerçevesinde yaşam hakkına sahip olsa da, tarihin önceki zamanlarında bireysel farklılıkları görmek mümkün. Kitabın içindeki kölelik sistemini okurken onların nasıl günü bitirip nasıl hayatta kaldığını merak ediyor insan. Çünkü yaşam koşulları o kadar zor ki. İnsanlık dışı kesinlikle. Özellikle kadınlar için şartlar daha da zorluyordu.
Doğdukları günü bile bilmeden, okuma yazmadan yoksun olan köleler her zaman itaata hazırdı. Bunun aksine okuyup yazabilen bir köle için özgürlüğüne kavuşma şansı daha yüksekti.
Henson'ın yaşamına dair oldukça geniş çaplı bir süreç var kitabın içinde. Adeta hiçbir detayın atlanmaması için büyük bir özen gösterilmiş. O, hem güçsüzlüğün hem de bir insanın ne kadar büyük şeyler yapabileceğinin çok güzel bir simgesi olmuştu. Kimileri hor görse de birçok kişi tarafından da seviliyordu verdiği mücadele ile.
Özgürlüğü, kuşların kanadından kendi yaşamlarına uçuranlara...