soğuklar altında ceset diye uzanmış toprağın
köklerce darbelenmesindeki naifliği bilebilir mi kış
Hung Lui kadınları bağrına basıyor yaşamı,
idamını bekleyen ölümü ağaca astı Hayv Kahraman
Kitap, kalabalıklar içinde yalnızlaşan bireyin hikayesini sembol karakterler ve tiplemeler üzerinden ele alıyor. Peyami Safa romanlarında bireyin iç dünyasının ayrıntılı tahlillerine yer veriyor. Bu romanında bireylerin ayrıntılı ruh tahlillerini ön plana çıkarıyor. Yazar romanlarında seçtiği bir kahraman üzerinden kendi iç dünyasını ve fikirlerini dile getiriyor. Bu romanda da aslında Samim tiplemesinde yazarı görüyoruz.
Samim tiplemesi yaşadığı çevreye yabancılaşmış ve zihninde yeni bir dünya (Simerenya) yaratıyor. Bu yeni dünyanın özelliklerinin betimlemesi romanda ayrıntılı bir şekilde yapılıyor. Meral karakteri üzerinden özgürlük ve ahlak ikilemini okuruna sunuyor yazar. Kitap boyunca maneviyat ve maddiyat çatışması sürekli göze batıyor. Üslubu her ne kadar akıcı olsa da Osmanlıca kelimelerin çokluğu üslubu biraz ağırlaştırıyor. Ama yazarın oluşturduğu muazzam kurmaca örüntüsü okuru romana bağlıyor.
Peyami Safa romanlarında her okur kendinden bir dünya bulur. Hayatın içinden tam da ortasından oluşur romanları. Okura birçok şeyi sorgulatarak verimli bir okuma sahası sağlar.
İyi okumalar dilerim.
Roman, okuyucunun metindeki olay örgüsünü anlamayı kolaylaştırmak amacıyla birçok bölümden oluşmaktadır. Bölümler birbirlerinden çok farklı bir kurguya sahip değildir. Çoğu zaman iki bölüm birbirinin devamı niteliğindedir. Bölümlendirme, okuyucunun okuduğu bölümdeki olaydan sonra bir duraklama yapması, kurguyu kafasında canlandırması, yazılan
Sessizliği yalnız televizyon gürültüsünün bozduğu bir odanın penceresinden dışarı bakarken, kadın kısmı çeşit çeşit, diye düşünecek Zeliha. Kimi Meral gibi yediveren kimi de benim gibi ıssız tarlada bir siyeç.
Kitabın kapağını ilk gördüğümde film afişi gibi görünmüştü nedense gözüme ki evet 1961 Amerikan yapımı Çılgınlar Kraliçesi isminde bir filmi de varmış kitaptan uyarlama zaten izlemek isteyen olursa. Kitap birinci ağızdan bir yazar ya da gazeteci tarafından anlatılıyor ama asıl kahraman çılgın bir kadın olan Holly Golightly, güzel, herkesi parmağında oynatan bir model. Yazarımıza da kardeşinin adıyla Fred diye hitap ediyor. Aynı apartmanda yaşıyorlar ve günden güne daha çok şey paylaşıyorlar. Kitabı da film izler gibi okudum zaten, uzak geldi içine giremedim, heyecanı duyamadım...
Renan’ın düşündüğü gibi devrimci bir kahraman olduğu için değil, karşı koyamadığı için ölür (İsa). Renan’ın gözlemlediği gibi sevgi dolu olduğu için değil, öfkelenemediği veya öç alamadığı için sever ve sıkıntı çeker. O dogma öğretmez: Hayatı bir öğretidir. Çarmıhtaki hırsızın fark ettiği gibi “O ilahi insan, Tanrı’nın çocuğu idi.” İsa’nın verdiği cevap “tüm müjdenin” bir özetidir: “Bunu hissedersen (...) cennettesin, Tanrı’nın bir çocuğusun.” Onun yaşamı böyle bir hayata davettir. “Bilimsel” bir bakış açısından İsa, gelişmesini tamamlayamamış, özürlü bir ergenlik tiplemesidir...
Nietzsche için ise İsa ne bir dâhi, ne bir kahraman ne de “mükemmel bir idealisttir”. Ona göre “burada bir psikologun titizliği ile çok farklı bir kelime kullanılmalıdır: Budala.” (İdios)
herkese merhabaaa...
öncelikle her zamanki gibi olumlu eleştiri yaparak başlamak istiyorum.
kitabın adından da anlaşılacağı gibi kitapta o koca yürekli prenslerden yok. şatodan saçlarını sarkıtan bir prenses, uyanmayı ancak prensin öpücüğüne borçlu olan baska bir prenses ya da bir kül kedisi... bu şekilde olan prensesler masal kitaplarında var.