“Yeni evlenen bir zatın gönlü hayat, aşk ve saadet hisleriyle doludur. Bu en kıymetli zamandır. İnsanlar hayatında bu nurlu ve sevinçli dakikaları ölünceye kadar hep aynı suretle mütehassis olarak, pek mühim ve hayatı için tarihi bir hadise olarak yâd eder ve hatırlar. Sen bunu kendinden bilirsin.
Ben bunu tecrübe etmedim. Fakat az çok hayatı ve insanları tahlil ettiğim için bu neticeyi buldum. Bir Fransız şairi hayatı şöyle niteliyor:
La vie est breve, (Hayat kısa,)
Un peu de reve, (Biraz hayal,)
Un peu damour, (Biraz aşk,)
Etpuis bonjour... (Ve sonra merhaba...)
La vie est vaine, (Hayat boş,)
Un peu de peine, (Biraz öfke,)
Un peu despoir, (Biraz umut,)
Etpuis bonsoir... (Ve sonra hoşça kal...)
Salih, bunları ezberle. Ve sen hayatı nasıl anladınsa ona göre bunlardan birini benimse...”
Bir yaz günü yorgun argın uyurken
Davetsiz yanıma geldi bir sinek
Merhaba demeden selam vermeden Aniden canıma daldı bir sinek
Baktım elinde kargısı da var
Eğesi matkabı burgusu da var
Neşteri makası sargısı da var
Yüzümü gözümü deldi bir sinek
Beni görür görmez hücuma daldı
Heybetinden rengim sarardı soldu
Atar damarıma bir hortum
PARÇA PARÇA
Günler her gün bitmez tükenmez bir yol gibi adım adım ilerlerken ölüme her an bir ufuk daha yaklaşıyor,hayatın tatlı arzularına meydan okunuyordu.Yorgun argın bir ruh, mesut ve bahtiyar bir şekilde bir mezar taşına merhaba diyordu. Soğuk bir kış sabahı etrafı beyaz karlar kaplamış, kefeni anımsatan. Dünyada eşi ve benzeri olmayan bir duyguyla gözlerini yuman ağaçlar ve çiçekler,baharda tekrar yeşermek üzere ölümden sonra dirilişin olacağını haber veriyordu.