Zach, Romeo nun yanından geçerken başını salladı. “Seni tanıdığım yirmi dokuz yıl boyunca bir kez bile kendini kaybet tiğini görmedim. Ama bu gece tam üç kez kendini kaybettiğine şahit oldum.”
Romeo ona ters ters baktı. “Söyleyecek bir şeyin varsa söyle, Sun.”
Zach yün ceketinin omzundaki tozları silkeledi. “Bir gö rüntü bin kelimeye bedeldir ama yüzün sadece tek bir kelime söylüyor: Kılıbık.”
Yutkundum. "Kısa bir mola verip sadece biz olabilir miyiz? Evden çıkmadan önce?"
"Neye ihtiyacın varsa onu yapabiliriz," dedi elini omzumdan çekmeden. Başparmağını omzumda hafifçe oynatmaya başlamıştı. Dikkatimi dağıtıyordu. Sözleri. Dokunuşu. Kahretsin. Başını yana eğdi. "Birden olaya girersek daha kolay olur sandım," dedi. Başparmağı köprücükkemiğimin üzerinde geziniyor ve ardında karıncalanmaya benzer, tuhaf izler bırakıyordu. "Kapıyı özellikle anahtarımla açmadım. Beni içeri davet etmen için. Ama düşündüğümden daha çok paslanmışım galiba. Umarım beni hemen kovmazsın, Ro."
Ro.
Bu yeniydi.
Hoşuma gitmişti. Hatta bayılmıştım. Hem de çok.
"Kapari hakkında ne düşündüğünü sormuştum," diye seslendi beni daldığım düşüncelerden uyandırarak.
"Bayılırım."
Gözleri parladı. "İşte benim kızım!"
Benim kızım.
Hay ben böyle işin!
Ağzını kapayıp tek gözünü açtı.
Kahverengi gözüyle bana baktı. Sonra yüz hatları gevşedi ve dudakları uykulu bir gülümsemeyle aralandı.
"Rosie," dedi boğuk sesiyle ismimi hafifçe yuvarlayarak. "Gerçekten sen misin yoksa öldüm de cennete mi gittim?"
"Hannah, başka bir yerde olmak istemezdim."
Sulu gözlerimle güldüm. "Gerçekten de başka hiçbir yerde olmak istemez miydin?"
Uyuyakalmadan önce Ian`ın sessizce güldüğünü duydum.
Anneler günün kutlu olsun Prenses.
Kartın nasıl imzalandığını okurken kalbim duracak gibi oldu.
- Emerson, Jamie, Karla, Michael, Jaxon, Phillip, Steven ve Oscar.
Kaybettiğim her çocuğumdan bir buket vardı.
Bütün bebeklerimden.
Bütün sevdiklerimden.
"Senden hoşlanıyorum, Nathan," dedim, yüzüne kaçamak bir bakış atarak. "Ve bir hokey oyuncusuyla birlikte olmak benim için bazı sorunlara neden oluyor. Ama yapabileceğim bir şey yok, hoşlanıyorum işte."
"Ben de senden hoşlanıyorum, Stassie."
Yüzünü saklamaya çalışıyordu ama parmağımı çenesinin altına koyup yüzünü benimkine doğru kaldırdım. Dudaklarım yavaşça dudaklarına dokundurdum ve sonra fısıldamak için kulağına eğildim. "Ne okuyorsan eve döndüğümüzde sana aynısını yapacağım."
Arkama yaslandığımda yüzünden binlerce olasılığın parıltısı geçiyordu. "Aslında bu öyle bir kitap sayılmaz," yanakları daha da kızardı, "ama evde senin ilgini çekebilecek bazı kitaplarım var."
"Okumaktan keyif alan insanları hep sevmişimdir."
“Catalina.” İşte yine aynı şey. Lina dememişti. Catalina. “Seni öpmediğim için mutluyum.”
Göğsümde bir şey sıkışır gibi oldu.
“Neden?” dedim, titrek bir fısıltıyla.
“Çünkü en sonunda o dudaklara dokunduğumda, rol yapmaktan daha fazlasını yapıyor olacağım. Sana, benim olsaydın neler olacağını gösteriyor olmayacağım. Sana bunun nasıl bir şey olduğunu göstereceğim. Ve bahse varım ki, sana ait olduğumda ne kadar iyi hissettirebileceğimi gösteriyor olmayacağım sana. Sen zaten bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor olacaksın.”
"Sen..." dedi bir kez daha, "arkamda oturmak için, kollarınla bana sarılmak için, huzurdan sırtıma yaslanıp uyumak için yaratılmışsın. Sen bana sığınmak için gelmişsin bu dünyaya, ben de sana sığınak olmak için..."
"Şimdi ne olacak? Planı anladık, gördük, ne yapacağız Cihan?" Cihan derin düşüncelere dalmak üzereyken Deniz'in kendi ismini söylemesiyle birkaç saniye kalbinin durduğunu hissetti. Abi, demişti Bora'ya, her şey ismimi söylediği anda başladı. Cihan dedi bana, benim ne güzel ismim varmış dedim...