Sanat adı altında şarlatanlığın başlangıcı..
Akşam mektebin salonunda bir müsamere verilecekti. Buraya herkes davetli idi. Sen de gittin. Arkadaşlarından çokları müsamereye iştirak ediyorlardı... Muallim seni nedense almamıştı. Bakalım, neler olacaktı? Herkes merakla bekliyordu. Nihayet perde açıldı. Bir köşede göbekli, kalın boyunlu bir hoca minderin üzerinde oturmuş, sallana sallana bir şeyler okuyordu. Elinde meşin kaplı bir kitap vardı, Kur'an-ı Kerim'di galiba. Hem okuyor, hem de arada sırada geyiriyor, her geyirişinde "estağfurullah!" diyordu. Hocanın hemen başının üzerinde bir falaka, diğer köşede de çerçeve içinde âyet yazılı bir levha asılı duruyordu. Derken odayı pejmürde kıyafetli, burnu sümüklü bir sürü çocuk doldurdu. Çocuklar ezile büzüle hoca efendinin karşısında diz çöktüler. Hoca gâh kitaba, gâh öfkeli öfkeli çocuklara bakıyordu. Sık sık geyiriyorhemen arkasından basıyordu: "Estağfurullah"! O kadar kerih, o kadar iğrenç vaziyetler alıyordu ki adama bakıp da tiksinti duymamanın imkânı yoktu. (Tabiatıyla bütün bunlar Müslümanlığı ve onu temsil edenleri tezyif, tahkir etmek, halkın gözünden düşürmek için ustaca tertip edilmiş oyunlardı.)
Sayfa 26
#1000K
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
MEŞİN KAPLI KİTAP * Yaldızlı meşin kabı Paralanmış kitabı, Ay altında dün gece Deli bir derviş gibi, Mumu sönmüş, rahlesi yere devrilmiş gibi, Okudum saatlerce..
Reklam
Meşin Kaplı Kitap
Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı, Ay altında dün gece Deli bir derviş gibi, Mumu sönmüş, rahlesi yere devrilmiş gibi, Okudum saatlerce ... Yaldızlı meşin kabın
Nâzım Hikmet Bütün Eserleri, YKY Yapı Kredi Yayınları, 835 Satır, 1921Kitabı okudu
Meşin Kaplı Kitap
… Yazık, yazık bize ki asırlarca aldandık!.. Karanlıkta çizilen izleri görmek için, Görüp yüz sürmek için, Yazık, yazık bize ki bir çırağ gibi yandık.. Ne gökten necat geldi, ne bir parça merhamet. Çalışan esirlere İsa, Musa, Muhammet Sade bir satır dua, bir tütsü, buhur verdi Masal cennetlerinin yollarını gösterdi. Ne beş vaktin ezanı, ne
Meşin Kaplı Kitap
Yazık, yazık bize ki asırlarca aldandık!… Karanlıkta çizilen izleri görmek için, Görüp yüz sürmek için, Yazık, yazık bize ki bir çırağ gibi yandık… Ne gökten necat geldi, ne bir parça merhamet. Çalışan esirlere İsa, Musa, Muhammet Sade bir satır dua, bir tütsü, buhur verdi Masal cennetlerinin yollarını gösterdi. Ne beş vaktin ezanı, ne Anjelüs çanları Zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları Yine biz köleleriz, efendilerimiz var, Yine her mel’un taşı yosunlanmış bir duvar, Esir – efendi diye koymuş da adlarını, İki bahta ayırmış arzın evlâtlarını. Efendi işletiyor, esir işliyor yine. Yine efendilerin gümüşlü sofrasından, Kar gibi ekmeğinden, şarap dolu tasından, Kırıntı, artık bile düşmüyor işleyene. Yine biz esir geçen her günün akşamında Eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz.
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
Meşin Kaplı Kitap
Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı Ay altında dün gece Deli bir derviş gibi Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi Okudum saatlerce… Yaldızlı meşin kabın Parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın, Çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını Sandım ki eşiyorum bir mezar toprağını. İnce el yazıları canlandı birer birer Masallarda çizilen yüzleri
Reklam
Ejderha ve Kelebek
Ejderha ve Kelebek
Ejderha ve Kelebek Ah herkes kendini görür aynada, anneler çocuklarını. S.16 “Rengine bürünmüşüm ahların dumanının. / Günahımın gölgesiyle yüzüm simsiyah." S.19 Ateş sendendir amellerinle onu tutuşturursun. İbn Arabi S.21 Beklemenin "Berk'ten geldiğini ilan etmek için tellal
Meşin Kaplı Kitap
Yazık, yazık bize ki asırlarca aldandık!… Karanlıkta çizilen izleri görmek için, Görüp yüz sürmek için, Yazık, yazık bize ki bir çırağ gibi yandık… Ne gökten necat geldi, ne bir parça merhamet. Çalışan esirlere İsa, Musa, Muhammet Sade bir satır dua, bir tütsü, buhur verdi Masal cennetlerinin yollarını gösterdi. Ne beş vaktin ezanı, ne Anjelüs çanları Zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları Yine biz köleleriz, efendilerimiz var, Yine her mel’un taşı yosunlanmış bir duvar, Esir – efendi diye koymuş da adlarını, İki bahta ayırmış arzın evlâtlarını. Efendi işletiyor, esir işliyor gene Yine efendilerin gümüşlü sofrasından, Kar gibi ekmeğinden, şarap dolu tasından, Kırıntı, artık bile düşmüyor işleyene. Yine biz esir geçen her günün akşamında Eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz.
Sayfa 177Kitabı okudu
Meşin Kaplı Kitap
Yazık, yazık bize ki asırlarca alandık!.. Karanlıkta çizilen izleri görmek için, Görüp yüz sürmek için, Yazık, yazık bize ki bir çırağ gibi yandık.. Ne gökten necat geldi, ne bir parça merhamet. Çalışan esirlere İsa, Musa, Muhammet, Sade bir satır dua, bir tütsü, buhur verdi Masal cennetlerinin yollarını gösterdi. Ne beş vaktin ezanı, ne Anjelüs çanları Zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları. Yine biz köleleriz, efendilerimiz var, Yine her mel'un taşı yosunlanmış bir duvar, Esir - efendi diye koymuş da adlarını, İki bahta ayırmış arzın evlâtlarını,.
Sayfa 178 - Efendiler gösterip sırıtan dişlerini Birer birer topluyor bütün yemişlerini ..
Meşin Kaplı Kitap
Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı, Ay altında dün gece Deli bir derviş gibi, Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi, Okudum saatlerce… Yaldızlı meşin kabın
Sayfa 192 - Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Meşin Kaplı Kitap
Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı Ay altında dün gece Deli bir derviş gibi Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi Okudum saatlerce… Yaldızlı meşin kabın
Sayfa 192 - 385 SatırKitabı okuyor
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.