Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Kayalar suda yüzer,yapraklar suyun dibine batar.”
Kaynağa ulaşmak için akıntıya karşı yüzmeli.Akıntıyla yüzüp giden şey çöptür sadece.
Reklam
Şimdi al eline fenerini. Bodrum katına doğru aşağıya in bakalım…
“Bak, içimdeki kaos ne kadar büyük!” diye insanlara gösterilmez. İçindeki kaosla karşılaşmak istiyorsan, ağzını kapatır, bilincinin derinliklerine tek başına inersin. Yüzleşmemiz gereken kaos, yüzleşmeye değecek gerçek kaos oradadır. Tam da ayağınızın ucunda duruyordur. Onu sadık ve dürüst şekilde dile dökmek için size gereken şey, sessiz bir odaklanma gücü, sabit bir devam etme gücüdür, bir noktaya kadar inatla oluşturulmuş iradedir. Ve bunları korumak için gerekli olan şey fiziksel güçtür.
Doğan KitapKitabı okudu
Sürekli karşımdan esen rüzgara karşı durarak, bir başıma sessizce işimi yapmaya devam ettim.
Benim için okumak denen eylem, başlı başına bir okuldu. Benim için kurulmuş, sipariş üzerine yönetilen bir okuldu ve ben orada çok sayıda önemli şeyi kendime mal ederek öğrendim.
Reklam
katılıyorum haruki'ye
japon romanlarına gelince, natsume soseki'nin romanlarındaki kişiler de çok renkli ve ilgi çekicidir. azıcık görünenleri bile canlı ve kendine özgü karakterlerdir. böylesi karakterlerin tek bir sözü, duygusu ve hareketi tuhaf bir şekilde insanın aklında kalır.
Sayfa 153Kitabı okudu
hatırlamak istediğim eğlenceli olaylar yerine, aksine pek de hatırlamak istemediğim şeyler sıklıkla gelir aklıma.
Sayfa 153Kitabı okudu
her şeye sadece kendi açından bakarsan dünya fokur fokur kaynayıp suyunu çekmiş gibi olur. beden katılaşır, ayaklar ağırlaşır, düzgün hareket edemez hale gelirsin. ama birkaç farklı açıdan kendi duruşuna bakabilecek hale geldiğinde, başka bir deyişle, kendi varlığını başka bir sisteme emanet ettiğinde dünya üç boyut ve esneklik kazanır.
Sayfa 145Kitabı okudu
Roman yazarı olmak için
... ardı ardına bolca okumak. Mümkün olduğunca çok anlatının içinizden geçmesini sağlamak. Bazen harika olmayan cümlelerle de karşılaşmak.... yazmak daha sonraya bırakılabilir ve ona yetişmek için yeteri kadar zamanın da olacağını düşünüyorum.
Reklam
"Bir şey istemeyen ben" denen şey kelebek kadar hafif, yumuşacık ve özgür bir şeydir. Ellerini açıp o kelebeği özgürce uçur.
Akıntıya Karşı
Polonyalı şair Zbigniew Herbert şöyle demiş. "Kaynağa ulaşmak için akıntıya karşı yüzmeli. Akıntıyla yüzüp giden şey çöptür sadece."
Özgünlük
Deneyimlerime göre, kendi özgün yazım tarzını ve hikayelendirme şeklini bulup ortaya çıkarmak için ilk çıkış noktası "kendime bir şeyler katmalıyım" düşüncesinden ziyade "kendimden bir şeyler eksiltmeliyim" olmalı. ... Kendi tecrübelerime dayanarak söylersem, bunun da çok basit bir yöntemi vardır. Kendine "Ben bunu yaparken eğleniyor muyum?" diye sormak bir çıkış noktası olabilir. Eğer senin için önemli olduğunu düşündüğün bir amaca göre hareket ederken, ortaya kendiliğinden, doğal haliyle eğlence ve sevinç çıkmıyorsa, bunu yaparken yüreğin heyecanla çarpmıyorsa, orada bir sorun, bir uyumsuzluk var demektir. Bu durumda bir kez daha en başa dönüp eğlenceye engel olan gereksiz parçayı, doğal olmayan unsuru oradan çıkarman gerekir.
O sırada hiçbir mantığı, hiçbir temeli olmadan, bir anda şunu düşünüverdim: "Ben de roman yazabilirim." O zamanki hissimi şimdi bile net bir şekilde hatırlıyorum. Gökyüzünden birşey pırıl pırıl parlayarak düşmüş, ben de onu iki elimle güzelce tutmuşum gibi bir histi. O şey nasıl olmuştu da tam benim avucumun içine düşmüştü, nedenini bilmiyordum. ... İngilizcede epiphany diye bir sözcük vardır. Japoncada "özün aniden tecellisi", "sezgiyle gerçeğin kavranması" gibi zor anlaşılır bir karşılığı vardır. Basitçe söylersem şu demektir: "Bir şey bir gün aniden gözünün önünde beliriverir ve onunla birlikte her şeyin görüntüsü değişir." Bu tam da o öğleden sonra benim başıma gelen şeydi işte.
Roman Yazmak
Bence roman yazmak temelde çok "yavaş" bir iştir. Zekice bir yanı neredeyse hiç yoktur. Bir başına bir odaya kapanır, "Bu değil, bu da değil" diyerek dikkatli bir şekilde cümleleri evirip çevirirsin. Masa başında var gücünle düşünerek bütün gün çalıştın, bir metnin yazınsal kesinliğini birazcık da olsa artırdın diye kimse sana alkış tutmaz. "Çok iyi olmuş" diye sırtını sıvazlayan biri de çıkmaz. Tek başına öylece oturur, başını sallayarak kısık sesle "Hımm, hımm" diyerek kendini onaylar durursun sadece. Kitap olarak basıldığında ise, o tek satırdaki yazınsal kesinlik dünyada tek bir kişlnin bile dikkatini çekmeyebilir. Roman yazmak böyle bir şeydir işte. Çok emek gerektiren son derece sıkıcı bir iştir.
1.054 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.