Hürriyet, müsavat, uhuvvet, adalet.
Meşrutiyet adeta hemen alınması zorunlu olan bir hayat iksiri gibiydi. Osmanlı subaylarından oluşan Jöntürkler adlı bir grup, padişahı 1876 anayasasını tekrar kabul etmeye zorlayarak Osmanlı İmparatorluğu’nda çok daha önemli olacak bir meşruti ve parlamenter hükümet dönemine geçişi sağladı.
İngiltere’de ilk davranan asilzadeler olmuş.ISLAHATA onlar kalkışmış önce.Bu itibarla onların isteğine uygun meşruti bir hükümet kurulmuş.Fransa'da yüksek ve orta tabakalar davranamamış,işin başına aşağı tabaka geçmiş ve Cumhuriyet yoluna gidilmiştir.Rusya'da ise ıslahata tabaka-yı ülyadan başlandı.EN KAVİ bir hükümet-i mutlaka kuruldu.Bizde de ıslahata başlayanpadişah oldu,bu bakımdan yeniçerinin ilgası strelitz askerinin ilgasına benzer. Lakin yeniçeri Devlet-i Aliye'nin kalbinde bir kanser gibiydi.Strelitz askeri ise Rusya'nın omzunda bir ur idi.Yeniçerilik Osmanlıların iliğine işlemiş ve ocaklar “asabiyet-i milliye”yerine geçmiş,devletin bütün dairelerini sarmıştı. Neredeyse devletin kendisiydi yeniçerilik.Yeniçeriler kaldırılınca İslam’ın kuvve-yi asabiyesine zaaf geldi.Açılan yerler nizami askerlerle doldurulamadı, pek çok ıslahat-ı dahiliye icrası lazım geldi,oysa devletimiz adem-i merkeziyet ile yönetilen bir ülke idi,eyaletin biri diğerine benzemezdi,idareleri de başka başkaydı. Bu farkları dikkate alarak ıslahatı ona göre yapmak gerekiyordu. Strelitz askeri,yeniçeri gibi Rusya'nın ne canıydı ne kanı.
Sayfa 119
Reklam
«Nüfusu pek az olan bir devlet, kendi kendine yetemez, oysa yetmesi gerekir. Nüfusu çok olursa, devlet olmaktan çıkar, yığın olur, o zaman da meşrutî bir hükümet kuramayacak duruma gelir,>> etnik ve siyasal bir birlik de kuramaz. Nüfus on bini aşmamalıdır.
Gericiler için Meclis de Hükümet de geçici idi. İlk fırsatta Osmanlı meşruti saltanat sistemine dönülecekti.
Pozitif Yayınları
İttihat ve Terakki Cemiyeti, temelinde XIX. yüzyıldaki reform hareketlerinin ve özelliklede Yeni Osmanlılar'ın çizgisinin bir uzantısıydı. II. Abdülhamit'in politikalarına muhalefet eden ve modernleşme yanlısı olan İttihatçılar, Yeni Osmanlılar gibi meşruti bir hükümet kurarak padişahın yetkilerinin kısıtlanmasını istiyor, bunun için Osmanlı tebaasının birlikte hareket etmesi gerektiğine inanıyordu. Ne var ki İttihatçı kadrolar devlet yöneticiliği konusunda kendisinden önceki kuşağa göre deneyimsizken toplum içerisinde de onlar kadar geniş bir tabana sahip değildiler
Beyin uyarımlarını takip ederek meydana gelen maddi ve manevi hareketlerin tamamı bir tepkimeden, insanın hayatı ise fiilden değil fiillerin sebeplerine cevap vermekten ibarettir. Beyin, mutlak bir hâkimiyete değil, meclisle idare edilen hükümet gibi meşruti bir otoriteye sahiptir; görünüşte amir ve idareci beyindir, hükümettir; fakat hakikatte o toplumu oluşturan fertlerdir, hücrelerdir.
Reklam
Türk heyetinin bugünkü başarısı İnönü'nden beri renkleri uçuklaşmış Yunanlılara daha endişe verecek gibiydi. Zira, her kelimesi besbelli Türk hakkını kanaatle tespit ve izahla şerh eden nutkumuz, mecliste -hiç olmazsa görünürde- gayet iyi tesir bırakmış... Sonra, Tevfik Paşa'nın, sözü, hakiki ve meşru millet murahhasları olan Ankara Heyetine bırakması, Yunanlılara da, efendilerine de ummadıkları bir siyaset duşu gibi dokunmuş olsa gerektir. Türk gayesini ikiye ayırmak; gözlerinin önünde aynı milleti birbirine karşı iki kavgacı durumuna sokarak Türk meselesini güle güle yine yüzüstü bırakmak, Yunan'a da, taraftarlarına da elbette çok keyif ve menfaat verirdi. Tevfik Paşa ise bu hareketi ile müzakerede birliği sağlamış oldu. Demek ki daha dün Lloyd George'un resmî nutuklarda çapulcu, başıbozuk, asi çetelerindenibaret dağınık kuvvet tabiri ile tarif ettiği Anadolu Büyük Millet Meclisi Hükümeti konferansça, yani İtilaf Devletlerince fiilen tanındı. Babıali'nin de nice vakittir yutkunup yutkunup da bir türlü: "Hükümet milletten çıkar; milletse meşruti memleketlerde meclis tarafından temsil edilir. Meclisten kuvvet almayan hükümet, yok sayılır. Öyle ise, hükümet Anadolu'dadır." diye belirtmeye dili varamadığı gerçeği, Tevfik Paşa'nın medeni cesareti, yurtsever hareketi meydana koymuş oldu. O hâlde, ilk gün için bu kadar başarı yalnız bizim soframızı değil; bütün Anadolu sofralarını da -ki çoğunda bir lokma ekmeğe bin keder katıktır- şenlendirse yeridir...
Beyin, mutlak bir hâkimiyete değil, meclisle idare edilen hükümet gibi meşrutî bir otoriteye sahiptir; görünüşte amir ve idareci beyindir, hükümettir; fakat hakikatte o toplumu oluşturan fertlerdir, hücrelerdir. İçki veya sigara bağımlısı biri, içki veya sigara içmek fiilinde iradesine sahip değildir, alışkanlığının esiridir.
Sayfa 74
İran meşrutiyeti hakkında,
Enflasyon ve temel gıda maddelerinin yüksek fiyatlarıyla birlikte giderek bozulan ekonomik durum, halk arasında meclis hükümetine karşı bir huzursuzluk yarattı ve Kaçarların yeniden iktidarı ele almalarını sağlayacak halk desteğini teşvik etti. Kralcılar şaha sadık ulemayı kullanarak, meşrutiyetçilerin dinsiz olarak suçlanmalarını sağladılar ve
Sayfa 164 - Agora KitaplığıKitabı okudu
Meşruti devrimin ilk aşaması 1905 Aralık ayında Tahran'da büyük bir protesto hareketiyle başladı ve çarşı esnafı, ulema ve reformcuların başını çektiği hükümet-karşıtı protestolar karşısında pes eden şahın, protestocuların isteklerini kabul etmesi ve bir temsilciler meclisi kurulması fermanını imzalamasıyla 1906 Ağustos ayında sona erdi. İlk meclis 1906 Ekim ayında toplandı ve İran'da siyasal otoritenin dağılımını baştan aşağı yeniden düzenleyen iki yasa çıkarıldı. Bunlardan birincisi olan Temel Yasa, devletin borçlanma, imtiyaz, anlaşma ve bütçe üzerinde nihai yetkiyi seçilmiş meclise devrediyordu. Muzafferüddin, Temel Yasa'yı ölümünden birkaç gün önce imzaladı. Ek Temel Yasa olan ikinci yasayla, İran yurttaşlarının hakları belirleniyor, meclise bakanların atanmaları ve azledilmeleri dahil ek yetkiler veriliyordu. Ama bu, laik meşruti bir hareket olmamıştı ve anayasa eklerinde, On İki Şiiliğin devletin resmi dini olduğu ve bütün yeni yasaların şeriata uygunluğunu doğrulamak üzere bir üst müçtehit komisyonu kurulması maddeleriyle ulemanın zaferi perçinlenmiş oluyordu. Yeni şah Muhammed Ali, 1907 sonlarında Ek Temel Yasaları istemeyerek onayladığında, uzun süreli Iran monarşi geleneğinin sonuna gelmiş olduğu anlaşıldı.
Sayfa 163 - Agora KitaplığıKitabı okudu
Reklam
İran'da yabancı ekonomik faaliyetlerin yeniden başlaması, en çok geleneksel olarak ülkenin ekonomik hayatının merkezi olan çarşı esnafını, şehirli tüccar, loncaları ve tefecileri vurdu. Yabancılara hem ithalatta hem ihracatta düşük gümrük tarifeleri uygulanması, yerel tüccarın rekabet etme imkânını elinden alıyordu. Ayrıca, özellikle dokuma olmak üzere düşük maliyetli üretim mallarının ithali, yerel zanaat sanayini ortadan kaldırdı. Çarşı esnafı için şahın İran'ı Hristiyan ekonomik çıkarlarına satması, sadece dini duyarlılıklarına hakaret değil, aynı zamanda ekonomik hayatlarına yönelik bir tehditti. Şaha karşı protestoyu düzenleyen gruplardan biri, küçük fakat aktif bir çevreyi oluşturup, Avrupa'yı örnek alan reformculardı. Bu çevre soylular, bürokratlar, subaylar ve hatta bazı şehzadelerden oluşmaktaydı. Bu insanların Batı deneyimleri de farklıydı: bazıları Avrupa'da eğitim görmüşler, bir kısmı İstanbul'da Osmanlı reformlarına tanık olmuşlar, diğerleri Avrupa kurum ve fikirlerini tercüme kitaplardan edinmişlerdi. Onları birleştiren öğe, şahın aşırılıkları ve yabancı sömürüsüydü; İran'ın Kaçarlar egemenliğinde çürüdüğünü düşünüyor, ülkenin sarsılıp dünyadaki yerini alması için reformlara gerek olduğuna inanıyorlardı. Yurtseverlik ve liberalizm duygularıyla motive olan reformcular, güçlü ve ilerici bir İran milletinin en önemli anahtarının meşruti bir hükümet olduğuna inanmışlardı.
Sayfa 162 - Agora KitaplığıKitabı okudu
Göktürklerden Beri Tarihte Bir İlk
Büyük Millet Meclisi, "Türkiye" adını almıştı. Göktürklerden beri tarihte ilk defa "Türk" adı kullanılmaya başladı. Hükümet saltanat ve hilafeti, işgalin zor şartlarından kurtarmak, vatanın bağımsızlığını gerçekleştirmek için toplanmıştı. Bu nedenle hâkimiyetin "bilâ kaydü şart" Türk milletine ait olduğu vurgulanıyor ve yine bu nedenle kürsüdeki başlık o günden bu güne tartışılıyor. Bazı yazarlar ve hukukçular bu sloganın meşruti monarşi dediğimiz sistemle bağdaştığını, bazıları ise artık yeni bir hâkimiyet ve yeni bir devletin ortaya çıktığını söylüyorlar. "Egemenlik ulusundur." Bugün bile Millet Meclisi'nin şiarı budur.
"Beyefendi, ortada bir millet var, koyun sürüsü! (...) İdaresi için bir çoban lazım. O da benim (...)" der. Hava birden bire buz gibi olmuştur. Vahdettin devleti bir "meşruti hükümdar" gibi değil, tek başına "mutlak bir hükümdar" gibi; ağabeyi II. Abdülhamit gibi yönetmek istemektedir. Bir tarafta koyun sürüsü bir millet vardır, diğer tarafta da bir çoban. O da kendisi. Gerisi yani Meclis boştur. Vahdettin bu düşüncesini paylaşan bir hükümet aramaktadır; İngiliz yanlısı olan, İttihatçı olmayan ve İtilaf Devletleri'ne zorluk çıkarmayacak bir hükümet.
Sayfa 242Kitabı okudu
Jön Türkler Türkiye’ye meşruti bir hükümet kazandırmayı başaramamış olsalar bile İstanbul’a kanalizasyon sistemini kazandırdılar.
Sayfa 309 - Arkadaş yayınlarıKitabı okudu
53 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.