Hallac-ı Mansur Abbasiler zamanında yaşamış büyük İslam sufilerindendir. Büyük Tasavvuf tarihinde en çok anılan ve ismi zikredilen isimlerinden birisidir. Belki de sebebi insanlığın hiçbir çağ ve devirde asla fikirlere saygı duyamamasından kaynaklanıyordur. Görünene rağmen inatla bildikleri gibi yorumlamaya devam etmelerinden bunca göze kara perdeler inmişlik, bunca gaddarlık (!) İnançlı ve manevi üst insanı benimseyen sufi döneminin veya bulunduğu coğrafyanın izlerinden silinememiş ve Tanrı’ya ve ahrete inanmayan, dinsiz, inançsız olarak zındıklıkla suçlanmış.
Ene-l Hak diyor Mansur, Ben Hakk’ım ve Hak’tan gayrı değilim diye haykırmaktan da geri kalmıyor. Dışlanıyor, sövülüyor hatta ölümle tehdit ediliyor ama buna rağmen kendinden geçiyor ama Hak’la birlikte olmaktan, bütünlükteki yücelikten geçemiyor.
“Ve unutulmamalıdır ki anlamsızlık insanın en büyük trajedisidir.”
En büyük sıkıntılar anlaşılamamaktan doğmaz mı zaten, insanın dünyası ve zihni en çok anlaşılmayınca tahrip olmaz mı? Anlaşılmamak dipsiz sularda yüzmeye çalışmak kadar yoruyor insanı, sanki yönünü asla bilmeden bir yere ulaşmaya çalışıyormuş gibi .. Derin, içten ve ızdırap dolu bir eser. Okuyup kenara kaldırmak neredeyse imkansız, durup durup sayfaları çevirmek, insanın inandığı şeyler uğruna neler yaşayabileceği, ölümü göze almanın bile hafif kaldığı bir yaşam Mansur’un ki. Kendinden öte Hak için yaşayan ve Hakk’ın yolunda ölen, fani yaşamın ötesinde insanın aciziyetini aşıp ruhani boyuta daha yaşarken geçen biri kendisi. Ondan öğrenecek çok şey var.