Din ve siyasetin birbirinden ayrılmasını savunanlar, meselenin dinin siyasî işlere ve
siyasetin de dinî işlere karışmaması, her birinin kendi ihtisas alanı içinde kalmasından ibaret
olduğunu savunuyorlardı.
Fakat Şeyh Mustafa Sabri, hükümet ve din arasındaki ilişkiler, Raşid Halifelerden beri Müslümanların tarihi, laik Türkiye'de din ve siyasetin ayrılması ile doğan sonuçlara dayanarak, olayın başka boyutlarına dikkat çekmiştir:
1 - Din ve siyasetin ayrılmasının bundan çok daha başka acı boyutları vardır. Din ile
ilişkisini kesmiş bir hükümetin üstlendiği siyasetin mânâsı dinin hükümetin otoritesi altında olması, dolayısıyla emir ve yasakları altına girmesi demektir. Sadece bu durum bile üstün
olan, kendisinden üstün olunmayan İslâm'ın izzetine saldırıdır ve küfrü işmam eder.
Hükümetin halkın dinine saygı göstermesi ve baskı yapmaması dahi sonucu değiştirmez.
Zira ülke yönetimi dinin değil, hükümet siyasetinin elindedir.
Buna örnek olarak Şeyh Sabri, Mısır'ın İngilizlerin hâkimiyeti altında olmasını misal
veriyor. Dinin hükümetin altında olması Mısır'ın İngilizlerin otoritesi altında olması gibidir.
Nasıl ki bu konumu Mısır'ın onurunu zedeliyorsa, dinin de onuru hükümetin otoritesi altına
girmekle zedelenmiştir. Zaten çoğunlukla efendi kuluna zulmeder.
Dinin bugünkü makus konumu nerede, Osmanlıdaki konumu nerede?
Osmanlılarda hükümet ve sultanlar dinin otoritesi altındaydılar, atasözünde olduğu gibi
"Baş başkana, başkan da şeriata bağlıdır." (Mevkıf el-Akl ve'l-İIm (Mustafa Sabri)