— Ey gafiller, ey zahirle amel eden şaşkınlar. Siz buraya Mevlâna’yı yuhlamak, ayıplamak için toplandınız değil mi? Nasıl olur da âlim, arif bir zât şarap taşır dediniz, onu adım adım takip ettiniz ve hakaretlerinizi sıraladınız. Siz ne çok yanılıyorsunuz. Siz şeklî Müslümansınız. Size cüppe, tespih ve sakal yeter değil mi? Sağırsınız, körsünüz, bundan beteri nankörsünüz. Bugün bütün Konya kaybetti. Bugün kazanan sadece Mevlâna’ydı. Sille’den buraya şarap taşıdığına hükmettiniz. Alın şarabınızı zıkkımlanın! Testiyi baş aşağı ters çevirip içindekini dökmeye başladığımda yere akan bembeyaz süttü… Mevlâna bile gördüğüne şaşırdı, diz çöktü yere ağlamaya başladı. Elinden tutup kaldırdım. Yanağından öptüm.
— Sınavı alnının teri, ruhunun nuru ile geçtin diyerek elinden tutup halvet hücremize girdik. Mindere çömeldi. Sağ kulağına fısıldadım. “Allah u Ekber!” diye öyle bir bağırdı ki uzakta uyuyan bir bebek sesten uyanırdı.