Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mevlana'nın öyküleri çoğu kez "ben dili"yle anlattığını görüyoruz. Eger bir kisiye "sen'' diye cephe hücumu yapilirsa O kişi de aynı yoğunlukta karsi cephe savunmasına girişir.Böylece ego savaşları başlar. Mevlanada bunun olmadığını görüyoruz. Hiç kimseyi tam olarak iyi ya da tam olarak kötü diye nitelendirmiyor. Insana sıfatlarını ayırarak yaklaşıyor.
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Reklam
Mevlana'nın öyküleri çoğu kez “ben dili”yle anlattığını görüyoruz. Eğer bir kişiye “sen” diye cephe hücumu yapılırsa o kişi de aynı yoğunlukta karşı cephe savunmasına girişir. Böylece ego savaşları başlar. Mevlana'da Bunun olmadığını görüyoruz. Hiç kimseyi tam olarak iyi ya da tam tam olarak kötü diye nitelendirmiyor. İnsana iyi sıfatlarıyla kötü sıfatlarını ayırarak yaklaşıyor.
Şems-i Tebrizi batıni imiş. Çok şaşırdım.
Şemseddin bin Hasan-i İhtiyar, Pir Şemseddin el-Tebriz vb. farklı adlarla çağrılan, Ísmaili İmamları soyundan bir Hüccet ya da Baş Dai makamında bulunan bu sofi, mutasavvıf düşünür ve bir dava adamıydı. Din âlimliğinin yanı sıra, hayatının farklı dönemlerinde yönetici, siyaset adamı, askeri komutan ve bir diplomat olarak hizmetler vermiş, hayatını Bâtıniliğin anlatılması ve tartışılması yolunda vakfetmiş, çok katmanlı, çok boyutlu bir insandı. Mevlâna Celaleddin Rumi'nin Bâtini öğretmeni Şemseddin Muhammed Tebrizi'nin Alamut'ta bulunan İsmaili Tarikatı İmamı Celaleddin Hasan III'ün (1166-1221) oğlu olduğu Devlet Şah tarafından 1487 yılında bitirdiği “Tazkirat al-Şuara” (Ozanların Yaşam Öyküleri) yapıtında aktarılmakta ve çocukluğuna dair kimi başka ayrıntılar bu eserde anlatılmaktadır.
Hz. Adem'in suçunun ehemmiyetsizliği ve tevbesi.
Aslında Âdemin suçu ehemmiyetsiz, iğreti idi. Onun kusuru karnına, şehvetine düşkünlüktendi. İblîs'in suçu ise ululanmaktan, mevki sâhibi olmak yüzündendi. Bundan dolayı Âdem tezce bağışlanma diledi, kısa bir müddet zarfında hemen tevbe etti. Oysa o lanetlenmiş, kibri yüzünden tevbeye bile tenezzül etmedi. Çünkü onun suçu mayasında vardı; kadri
Sayfa 153 - insan yayınlarıKitabı okudu
İBN ARABÎ - MEVLÂNÂ ETKİLEŞMESİ
….. kısa da olsa İbn Arabî ile Mevlânâ arasındaki etkileşimden de bahsetmek …….. …… bu iki sûfinin birbirleri ile yüzyüze görüştüklerine dâir kaynaklarda bir kayda rastlanmamaktadır. Bunun bir sebebinin iki sûfi atasındaki yaş farkı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında, kaynaklar ikisinin Konya'da ve Şam'da karşılaşmış olmaları hususunda
Sayfa 45 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Mesnevi Hakkında Bilgi
MESNEVÎ Mevlânâ'nın Mesnevî'si "mesnevî”34 tarzıyla yazıldığı için bu adla anılmaktadır. Mevlânâ, Mesnevî'sinde eserini "Mesnevî" / "Hüsâmî-nâme" / "Saykalü’l-ervâh” (Ruhların Aynası) gibi sıfatlarla anmasına rağmen, ona özel bir isim vermemiştir. Buna rağmen Mesnevî-yi Ma’nevî eserin tam ismi olarak kabul edilir;
Sayfa 40 - insan yayınlarıKitabı okudu
Önsöz
Şüphesiz ki, İbn Arabî ve Mevlânâ tasavvuf tarihinin iki mümtaz sîmâsıdır. Her ikisi de 7h/13m. yüzyılda yaşamış ve biri (İbn Arabî) Şam'da, diğeri (Mevlânâ) ise Konya'da vefat etmiştir. İbn Arabî tasavvufî düşünce boyutunda bir timsâl iken, Mevlânâ ilâhî aşkı yaşama ve terennüm etmede bir zirve olarak kabul edilir. Bu iki büyük sûfînin bırakmış
Sayfa 11 - insan yayınlarıKitabı okudu
Mevlana'nın Öyküleri
Mevlana'nın Öyküleri çoğu kez 'ben dili'yle anlatıldığını görüyoruz. Eğer bir kişiye 'sen' diye cephe hucumu yapılırsa ikisi de aynı yoğunlukta karşı cephe savunmasına girişir. Böylece ego savaşları başlar. Mevlâna'da bunun olmadığını görüyoruz. Hiç kimseyi tam olarak iyi ya da tam olarak kötü diye nitelendirmiyor. Insana iyi sifatlariyla koyu sifatlarini ayırarak yaklaşıyor.