“Sence aşk nedir?” diye sordum. “Yıllar geçse, mevsimler değişse, gün geceye defalarca kez karışsa ve dünya başımıza yıkılsa bile yanında özgür ve mutlu hissettiğin kişiye aşıksındır.”
Sayfa 271Kitabı okudu
Sonra alem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Mevsimler ne çabuk geçiverdi Unutmak, unutmak, unutmak. ... Yine kamyonlar kavun taşır Fakat içimde şarkı bitti. 1939
Reklam
Bütün mevsimler seninle ilkyaz. Hiçbir türkü keder vermeyecek artık Hiçbir pencereden kötülük gelmeyecek...
Sayfa 51 - PdfKitabı okudu
Fark Etmez
Kalbim ölü mevsimler gibisin bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi ama bitti mevsim, bir başka yolcu yok sana fark etmez gibisin.
Çok mutlu bir parantez içinde, hiçbir şey beklemediğin, vaatlerle dolu bir boşlukta yaşıyorsun. Görünmez, duru ve saydamsın. Yoksun artık: Saatlerin ardından, günlerin ardından, mevsimler geçerken, zaman akarken, neşelenmeden, hüzünlenmeden, geleceksiz ve geçmişsiz, öylece, düpedüz, apaçık yaşayaduruyorsun...
Sayfa 56 - Metis YayınlarıKitabı okuyor
"Mevsimler değişir, hava değişir, insanların düşünceleri de değişir" dedim.
Reklam
Metruk bir değirmen gibiydim. İşe yaramaz, gözden çıkarılmış, kuşların bile uğramaktan vazgeçtiği, yıkılmayı bekleyen bir değirmen. Yeryüzünün unutulmuş bu ücra köşesinde, başka birçok şey gibi… İyinin ve kötünün; acının ve mutluluğun arasındaki çizgi belirsizleşmiş, sanki her şey, yalnızca zamanı unutmak için yaşanıyor gibiydi. Sanki bu, durmadan yağan kar, her şeyin üstünü örtüp, bu unutuşu mümkün kılmak için didiniyor gibiydi. Mevsimler geliyor geçiyor, umutlar başlayıp tükeniyor ama yine de hayat neden olduğu belli olmayan sabırlı bir inançla inadına devam ediyordu. Kuru Otlar Üstüne 🎥
Yoksulluk ve hürriyet arasındaki ilişki
Fakir düşmüş bir ailede doğdum. Buna rağmen çocukluğum epeyce mesut geçti. Fakirlik, içimizde ve etrafımızda ahenk bulmak şartıyla ve şüphesiz muayyen bir derecesinde zannedildiği kadar korkunç ve tahammülsüz bir şey değildi. Onun da kendine göre imtiyazları vardır. Benim çocukluğumun belli başlı imtiyazı hürriyetti. Arkadaşlarımın çoğu gibi mektebe lalalarla, uşaklarla gitmedim. Ne yeni, süslü elbiselerim, ne su geçmez potinim, ne sıcak paltom vardı. Daima diz kapaklarım yamalı, daima dirseklerim biraz dışarıya fırlamış gezdim. Hiç kimse mektebe giderken bin türlü sıkı tembihle beni öpmedi, ne de akşamüstü yolumu dört gözle beklediler. Hattâ eve ne kadar geç gelirsem etrafımdakiler o kadar rahattı. Bununla beraber mesuttum. Bütün bu şeylerin yokluğuna karşılık hayatı ve sokağı kazanmıştım. Mevsimler, insanlar, hayvanlar, eşya en munis, en değişik yüzleriyle benimdiler.
“Ne var ki, hayat yine de uçar elimizden. Trenler kaçar, uçaklar kalkar, otobüsler geçip gider. Çocuklar büyür, mevsimler değişir, sevdiklerimiz ölür. Onların ardından bakakalırız. Hani birlikte sahile inip taş toplayacaktık? Lunaparka gidecektik bir gün? Hani hasta arkadaşımızı son bir kez ziyaret edecektik? Olmadı. Yetişemedik.”
Sayfa 106 - Can YayınlarıKitabı okuyor
"Bir yerden bir yere uçuyorsa kuşlar, Mevsimler değişmiştir, insanlar da.."
Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu
Reklam
Serin yıldızlarla çevrilmiş içim Yine serden geçip devrilmiş içim Devrilmiş göklere boşanır gider Gurbet çırıl çıplak bahçemde durur Mevsimler giyinir kuşanır gider.
ey mevsimler, şatolar! hatasız hangi ruh var! inceledim uzun uzun büyüsünü mutluluğun.
Chung - hang Yüeh ise daima, Türklerin Çinlilerden üstün olduğunu isbata çalışıyordu. Diyordu k i: «Türkler hayvan etlerinden başka bir şey yemezler, sütten başka bir şey iç­mezler. Deriden başka bir şey giymezler. Sayısız sürülerini otlaklarda, ırmak kıyılarında gezdirirler. Mevsimler değiş­tikçe onlar da da yerlerini değiştirirler. Yiyecekleri kalmadı mı, derhal ata binerek ava giderler. Bolluk içinde iseler, keyiflerine bakarlar: hiçbir şeyin kaygısını çekmezler. Kaidelerini değiştirmekten hoşlanmazlar. Bir oğulun, üvey annesiyle, kardeşinin, yengesiyle evlenebilmesi, ocakların zürriyetsiz kalarak sönmemesi içindir. Şimdiye kadar Hiung-nular arasında, bu kadar karışıklıklar çıktığı halde, hiçbir zaman, eski sülâle yerine, başka bir aileden bir beğin tahta geçirildiği işitilmemiştir. Çin’de ise bilâkis, öteden beri sü­lâleler birbirini boğazlamakla uğraşmışlardır. Daima yeni bir mütegaliip çıkarak, eski sülâleyi kaldırmış, kendisi yeniden bir imparatorluk hanedanı kurmuştur.
Arayanım yok, soranım olmaz benim Yazım kışım yok bütün mevsimler hayal gibi Çamura batıp durdum hatta gördüm en dibi
Resim