Boşnaklar, kimsenin toprağında gözleri, dini inanışlarında zorlamaları olmadığı halde, Balkanlar'da varoluşlarından beri, barış yüzü görmemişlerdi. Çok zengin madenleri, gümüş, kurşun gibi yeraltı kaynakları ve bugüne dek dünya yüzündeki en iyi kemanlara hammadesini veren akağaç, meşe ve çam ormanlarıyla, asırlar boyunca, komşularının haris isteklerinin hedefi olmuştu Bosna. Osmanlılar'ın bile, Bosna'ya göz dikmelerinin nedenleri arasında, gemilerinin karkasını inşa ettikleri sağlam tahtanın elde edildiği ormanların önemi rivayet olunurdu.
İngiltere'de işçi sınıfı kadınlar arasında yapılan bu çalışma çocuk yetiştirirken zorlukları tek başına göğüslemenin, öte yandan duygusal desteğin ve ev dışında bir uğraşın olmamasının, ciddi sıkıntı kaynaklarına karşı dirençlerini düşürdüğünü gösteriyor.
Bir haftalığına da olsa, neşeli seyahatlerin yapıldığı o eski günlere dönebilmek... Eski günlere! Yüreğinde açılmış kocaman bir yara ile, eski günlere nasıl dönebilirdi? Hiçbir şey eskisi gibi değildi artık. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Yugoslavya, Bosna, Saraybosna süratle değişiyorlardı.
Nimeta, tevekkülle savaşı bekleyen kasvetli ülkesinin gamlı insanlarından, umutsuz konuşmalarından kısa bir süre için bile olsa, ayrılacağından memnundu.
Bosna'da insanlar gergin ama sakindi. Belki de İslam'a mahsus bir tevekkülle, başlarına çok yakında gelecek olan belayı vakar ve sabırla bekliyorlardı.
Keşke bir koruyucu melek olabilseydim, diye düşünmüştü Nimeta. Beyaz teni, bal rengi saçları, iri mavi gözleriyle ortaçağ tablolarının melek tasvirlerini andırıyordu andırmasına ama, ne Burhan'ı ne de ümitsizce sevmiş olduğu Stefan'ı savaşın dehşetinden koruyamıyordu işte.