Rosewater Billy'den iki kat daha zekiydi ama o da Billy de benzer buhranlarla benzer şekilde mücadele ediyorlardı. İkisi de hayatı anlamsız buluyorlardı, kısmen savaşta gördükleri yüzünden. Rosewater, mesela, Alman askeri sanıp on dört yaşındaki bir itfaiyeciyi vurmuştu. Oluyor işte. Billy de Avrupa tarihindeki en büyük katliamı görmüştü, yani Dresden'in yangın bombalarıyla bombalanmasını. Oluyordu işte.
Dolayısıyla kendilerini ve evrenlerini yeniden icat etmeye çalışıyorlardı. Bilimkurgu bu konuda çok işe yarıyordu.
Sekizinci gün kırk yaşındaki berduş Billy'ye şöyle dedi. "Burası o kadar kötü değil. Ben her yerde rahat etmeyi bilirim."
"Öyle mi?" dedi Billy.
Dokuzuncu günde berduş öldü. Oluyor işte. Son sözleri şunlar oldu, "Sen burasına kötü mü diyorsun? Kötü mötü değil."
Uçan dairenin Dünya'dan ayrılırkenki muazzam hızlanışı Billy'nin uyuyan vücudunu dağıttı, yüzünün şeklini bozdu, onu zamanda yerinden etti, savaşa geri gönderdi
Bilinci yerine geldiği zaman uçan dairede değildi. Yine Almanya'yı bir uçtan diğerine kat eden bir vagondaydı.
"Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sükunet, değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret ve her zaman aradaki farkı anlamak için akıl bahşet"
Onu çileden çıkaran savaştı. Çocuklarının ya da başkalarının evlatlarının savaşlarda ölmesini istemiyordu. Ve savaşları, kısmen de olsa, kitaplarla filmlerin kışkırttığına inanıyordu.
Onun fikri tabii, her zaman savaşılacağı ve buzulların oluşumunu durdurmak ne kadar kolaysa savaşı durdurmanın da o kadar kolay olacağı. Ben de aynı şeye inanıyorum.