Mihriban

Mihriban
@mihrimm
kara yağız elini uzattı, elini tutmadan ayağa kalktım, "ata binmeyi öğrenmezsen ilerde zorluk çekersin, biliyorsun artık atlar var" "atlar hep vardı" "ama şimdi varlıkları zorunlu"
Sayfa 55 - Muhit Kitap
Reklam
İnsana çevir yüzünü. Sırtındaki yükten kurtuluşun yok. İnsan olmanın yükü boynunu bükecek, belini eğecek, kalbini kıracak. İnsan ömrü boyunca kendi yükünü değil bir diğer insanın yükünü hafifletebilecek sadece.
Sayfa 47 - Muhit Kitap
atlarımıza binip gideceğiz buralardan, ağlayan kayaların, taşbebek yatırlarının, hızır'ın el bastığı ovaların, gazaya gidenlerin ayak izleri ile dolu coşkun derelerin, fatmaanaeli otlarının yanından geçeceğiz, halillülrahman gölünde beyaz balık arayacağız, yalancı gülümsemeleri ardımızda bırakacağız, ağlayarak ve inanarak, yaşasaydın sen de inanırdın taya, bunca çaresizliği bir arada yaşasaydın sen de inanırdın, ama şimdi kutlu yerindesin, gerçek bir mezarda, ben de dizlerimi karnıma çekip etrafımı kurutmayacağım bir mezara gömülmek isterdim, topraktan toprağa dönmek isterdim, elde kalmış son naylon poşete konulmadan toprağa girmek isterdim, gelinciklerin kökleri ne güzel taya, lalelerin soğanları, tespih böcekleri, toprağın nemi, ardıç ağacının odunsu kökleri ne güzel, toprağın içinden gökyüzüne bakıp kar mı yağacak nur mu yağacak diye beklemek ne güzel, toprağa karışmak ne güzel, kara yağız ile atlarımıza binip gideceğiz buradan, sevdiğimizi söylemeden birbirimize, iki masum âşık gibi, iki ayrı dağda iki ayrı ardıç gibi,
Sayfa 46 - Muhit Kitap

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir ağustos sabahı, her yer güneşin engin ışıkları ile dolu, geçip giden yılların kuytularına dolacak kadar aydınlık var. Yürüyorum. O büyük evin girişinde ağaçlı bir yol var kuzum. Dalların uçları benim içimde yükselen kalenin burçları ile aynı boyda. Burçlarıma tırmanıp ağacın kımıldayan parmak uçlarını görebiliyorum. Sonra oradan aşağıya doğru bakıyorum. Başım dönüyor. Bu hep böyle oluyor çiçeğim. Kendi kendime düşmenin, kalkmanın, yürümenin temrinlerini yapıyorum. Bu bazen ferahlatıyor bazen tedirgin ediyor. Ferahlarken de tedirginken de zaman kaybediyorum. Saatleri kurşunlamak işten değil. Fransız Devrimi'nde ilk önce saatleri kurşunlamışlar. Saat kulelerine ateş açmışlar. Kendi zamanları akmıyorsa, başka zamanlar dursun diye belki de. Bu ilginç bir saat hikâyesidir. Anlaşılabilir geliyor insana. Ama kuzum beni ürküten başka bir saat hikâyesi daha var. İçinde saat olmayan bir saat hikâyesi...
Sayfa 7 - Muhit Kitap
930 öğeden 796 ile 810 arasındakiler gösteriliyor.