Günümüzün ticaret normlarını edim simitin milletlerin zenginliği kitabının kapsamında ve gölgesinde anlatıyor dolayısıyla serbest piyasanın değerini ve önemini vurguluyor.
Sonuç kısmında çok güzel bir vurgu yapıyor ticaret ona taraf olanları zenginleştirir diyor ekonomistlerce böyle az tartışılan az sayıda fikir vardır yine de serbest ticaret lehine bir siyasi uzlaşı sürdürmek zordur ticaretin yabancı firmaların karşılaştırmalı üstünlük sahibi olduğu sektördeki iş olanağı kayıpları gibi maliyetlerine yoğunlaşıyor ve dolayısıyla da bunlar görünür oluyor kazançları ise çok daha büyük olmasına karşın dağınıktır ve çok az dikkatli çeker arabanız ve ev cihazlarınız ithal çeliğe gümrük tesi uygulamadığı için daha ucuz olması örneğin Daha & ithal çelik vergilendirilmiş olsaydı işinizin ücretinin daha az olacağı yazar kasadan çıkan veya bordrolarınıza yansıyan gerçekler değildir dolayısıyla da siyasetçilerin ağzında pek de duyulmaz.
2. Dünya Savaşı sonrasında 50 yıl boyunca serbest ticaret lehine oluşan konsensüs bilgece siyasetin demogoji yapanlara karşı zaferi olmuştur maalesef ki bu konsensüs yıkılmakta ülkelerin ihracatla kar ithalatla zarar ettiğini öne süren eski Milis fikirler siyasetçiler arasında bugün yine popüler hale gelmiş durumda ve yeni gümrük tarifeleri konulmakta .
Vatandaşlarımızdan biri yabancıdan bir şeyler satın aldığında bizim zarar gördüğümüzü iddia etmek yine siyasetten kazançlı hale geldi bu tehlikeli bir fikir ve bu tehlike sadece ekonomik değil.
siyasetçiler ve onlara oy verenler serbest ticaretin erdemlerini hatırlamalıdır .
Merhaba arkadaşlar,
Bugün çok değerli hocam @süleymandama 'nın "Din Günü " isimli kitabıyla buradayım.
Kitabı okurken o kadar çok kedinizi sorguluyorsunuz ki bu sizlere anlatamam. Her satırın altını çizmek istedim resmen.
Ama bir yandan da okurken korkmadım değil. Çünkü
Batılılaşmak ayrı, modernleşmek ayrı şeydir. Batılılaşmak, Batı kültürünü benimsemek demektir. Onun müzik zevkini, mimarisini, eğlence şeklini de kabullenmeyi gerektirir. Oysa kültürel kimliğin bir parçası olan modernizm, milletlerin değerlerini korumasıyla da gerçekleşebilir. Mesela Japonlar geleneksel hüviyetlerini koruyarak modernleşmeyi seçerken biz, değerlerimizi değiştirmek suretiyle
modernleşmeyi tercih ettik. Japonlar enerjilerini gardırop, müzik gibi alanlara yöneltmek yerine, teknoloji alanında sarf ettiler. Bu da Uzak Doğu ülkelerini ileri noktalara taşıdı. Ancak biz, yapılmaması gerekeni yaptık: Batı modernizmini sorgulamadan aldık. Bir gecede çıkarılan kanunlar, bize kendi kıymetlerimizi unutturdu.
Demokrasi ve teknoloji alanlarında harcamamız gereken zihinsel enerji ve planlama geride kaldı.
Yeni Türkiye'nin lideri, “avamın ilmi” olması nedeniyle ıslâh etmek istediği “din”in etki alanını da elden geldiğince sınırlamak istemiştir. Millinin “dini”nin yerini alacağı, daha doğru bir ifadeyle “dinleşeceği,” bilimciliği merkezine alan yeni ideolojinin toplumu “aydınlatacağı” bir “inkılâb” döneminin ardından, Türkler farklı bir kimlik kazanacak, dinin nüfüzu “avam” içinde dahi geriletilecektir.
Mustafa Kemal, Fouillee etkisiyle, “milletlerin dinlerini kendilerine uydurduklarını” düşünmüştür.444 Gözden geçirdiyse, ünlü antropolog Letourncau'nun kütüphanesinde bulunan bir kitabında, dini inanış ve geleneklerin, değişik ırklarda farklı evrim geçirdiğinin ileri sürüldüğünü görmüş olabilir.“445 Konu üzerine çalışmalar yaparken, Goethe'nin “Wie ciner ist, so ist sein Gott (Bir kişi nasılsa tanrısı da öyledir)” özdeyişinin Fransızca çevirisini (Tel est "homme, est son Dicu) okuduğunda, “ruh-i milli-din, felsefe, edebiyat” notunu düşmesi, milletlerin inanç ve kurumlarını, “ulusal ruh” ve “kolektif bilinç”in yarattığı fikrine katıldığını ortaya koymaktadır."446
Reisicumhur, Fouillde ışığında bir “millet psikolojisi” tahlili yaptığında, tabiata tapan “Türk'ün doğal halinde Müslüman olmadığı”nı varsaymıştır.447“ Ona göre, yeni rejim döneminde camilerin hızla boşalması da bunun göstergesidir.448 Dolayısıyla milli kimlik geliştirilip, özlerine döndüklerinde, Türklerin “dini”nin yerine “milli”yi geçirmeleri daha kolay olacaktır.
_Voltaire, karanlık öğretilerin karanlık prensi, sapkın. Gözlerinizi iyi açın. Dindar insanların ruhlarını zehirlemek için şeytani fikirler yayan birisi o. Bu korkunç resimler dünyanın gerçeklerini bize gösteriyor. Tavandan bize tebessüm eden melekler model olarak çizilmiş fahişelerdir. Tabloları yakınca şeytani şeyler yok olmayacak. Fransız