Türk milliyetçileri dilin Türkleşmesini, hukukun Türk hukuku olmasını ve bundan dolayı kadının asil Türk kanunlarına uygun bir hürriyet kazanmasını, bedayiin Türkçeleşmesini, yani şiirin, musikinin, resmin ...ilh. millî ̧ve asli olmasını, kısacası Türk kültürünün yabancı etkilerden kurtulup kendi asliyetini bularak gelişmesini temenni ediyor ve buna ellerinden geldiği kadar çalışıyorlardı. Fakat bütün bu kültürel hürriyet ve istiklâlin, siyasî sahada tam hürriyet ve istiklâl kazanılmadıkça elde edilemiyeceği Meşrutiyet tecrübesiyle anlaşılmıştı. Osmanlı devletinin siyaseti, sayısız sebeplerden dolayı, serbest olmadığı gibi, Türk'ün kültürü de Gökalp Ziya Bey'in dediği gibi bir çok kapitülasyonlarla bağlıydı. Bu kapitülasyonların bazılarını Doğu, bazılarını Güney, bazılarını da Batı Türk'ün boynuna takmıştı. Bütün bu ağır ağır halkaları atıp istediği gibi yürüyebilmek için Türk, hayat kudretini belirten ve gösteren bir iktidar ve hâkimiyet fiilini yapmak, başarmak zorundaydı. Burada siyaseten tam hürriyet ve istiklâl kazandı. Artık kültürel saldırıları birer birer söküp atmak yolu açılmıştı. Türk milleti, açtığı bu yolda enerji ve başarıyla devamlı ilerledi. Kültürel hürriyet ve istiklâlini sınırlayan engelleri ara vermeden kaldırdı ve hâlâ kaldırmakta devam ediyor.
Bu arada Hilâfet ve Saltanat makamının dokunulmazlığına gelince: Millî kuvvetler âmil ve millî irade hâkim olup, “bütün cihan milletleri artık yalnız hâkimiyet tanır, o da hâkimiyet-i milliyedir” denilince, bunların temel olduğu bir millet ve devlet yapısı içinde hilâfetle saltanatın yerleri ve varlıkları zaten ne olabilirdi ki?
Sayfa 193 - Remzi Kitabevi, 1987Kitabı okuyor
Reklam
Yahya Kemal'in veciz bir cümlesi var. "Din milletin mektebidir" diyor. İnanç sisteminiz ve değerleriniz, anlam dünyanızın ürediği bir ocak görevi yapıyor. Müslümanlığı Türklerden öğrenenlerin, biz herhangi bir telkinde bulunmasak bile Türklüğün diğer değerlerine sempatisi otomatikman yükseliyor. Emperyalist Haçlı dünya, sömürdüğü
Sayfa 267 - Kırmızılar Yayıncılık, Baskı Tarihi: Mart 2020Kitabı okudu
Hükümranlık bahsinde sonuç şudur ki, başka devletlerden çoğunda halk kütlelerini sadece hükümdar ve ailesi, idareci zümre ve imtiyazlı sınıflar menfaatine çalışmakta yükümlü sayan hakimiyet uygulamasına karşılık, Türk siyasi düşüncesi "Devlet halk içindir" prensibine dayanmaktadır ve bu anlayış kısaca şöyle ifade edilmiştir: "Hizmet etmekle kul, bey olur."
407 syf.
7/10 puan verdi
·
197 günde okudu
Bu kitap Şevket Süreyya Aydemir’in aslında otobiyografisi. “Şunu yaptım, şurada doğdum.”dan ziyade, hikâyesini romanlaştırarak anlatmış. Hani İlber Ortaylı’nın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” isimli bir kitabı var ya, işte bu başlığa layık bir ömür olarak Şevket Bey’i gösterebiliriz. Emrah Safa Gürkan da o dönemin insanlarını anlatırken nasıl hızlı
Suyu Arayan Adam
Suyu Arayan AdamŞevket Süreyya Aydemir · Remzi Kitapevi · 20213,420 okunma
Osmanlı'da batılılaşma denemeleri
Batı yanlısı Osmanlı devlet erkanı'nın büyük devletlerin istediği ıslahatlar yapıldığı takdirde imparatorluğun parçalanmayacağına kalben inanıyorlardı. Oysa İngiltere ve Fransa'yı Kırım Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun safına iten tek neden; ıslahat fermanında açıklanan haklardan ziyade, Rusya'nın sıcak denizlere açılmasını ve bölgede hakimiyet kurmasını istemeyen bu iki devletin milli çıkarlarıdır.
Sayfa 83 - Yeni Şafak
Reklam
“Efendiler! Millî hâkimiyet öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir. Taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Milletin esareti üstünde kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdur... ”
Sayfa 187
ANAYASA SOSYAL YAPIMIZA UYGUN DEĞİLDİR
Osmanlı Kanûn-i Esâsi'si, güya büyük bir hürriyetperverlik eseri olarak, tâ Arabistan çöllerine kadar uzanan Osmanlı ülkelerindeki bütün milletlere, asrımızın en ileri milletlerinin bile çoğunun sahip bulunmadığı siyasî hak ve hürriyetler bahşediyor. Halbuki Osmanlı milletinin çoğunluğunun, tamamen ilkel bir cemiyet hayatı yaşadıkları; halkın hâlen, cismânî veya dinî ve ruhânî bir reisin hüküm ve nüfûzuna körü körüne itaat etmekte olduğu; bu reislerin ise halkın cehâletini kendi he- saplarına kazanç vesilesi yaptıkları ve bundan insafsızca istifade ettikleri kimsenin meçhûlü değildir. Şu hâle göre, böyle bir sosyal seviyede bulunan milletin, bu derece mühim siyasî hak ve hürriyetlere sahip olması, tarihte ilk defa vukubulmaktadır, denebilir. Böyle bir durumun, son derecede gayri tabiî olduğu da âşikârdır. O derecede ki, eğer seçimler tabiî şekilde cereyan etmiş ve seçmenler kendi vekillerini seçmek hususunda serbest bırakılarak, şahsî temayüllerine uymuş bulunsalardı, Osmanlı Meclis-i Meb'ûsânı, ağalar, beyler, şeyhler, papazlar veya bunların temsilcilerinden meydana gelmiş garip bir meclis manzarasını gösterecekti. Böylece en ileri hürriyet nazariye ve kaideleri ile millî hâkimiyet adına olmak üzere, fakat hürriyetperverliğin asla kabul edemeyeceği ve şimdiye kadar görülmemiş bir derebeylik idaresine dönülmüş olacaktı.
Sayfa 60 - İZ Yayıncılık / 18. Baskı / Baskı Yılı: 2022Kitabı okudu
Milli hakimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Türk Ortodoksların Fener Rum Patrikhanesinden Ayrılma Girişimleri
Hakimiyet-i Milliye gazetesindeki bir haberde Türk Ortodoks Hristiyanların kendi Patrikhanelerini kurmak istedikleri ve konunun Harbi Umumi (Birinci Dünya Savaşı) zamanında Hükümet gündemine de taşındığını ifade edilmiş ve şu bilgilere yer verilmiştir: "Anadolu Rumlarının İstanbul Patrikliğinden ayrılma arzusu yeni birşey değildir, Harbi Umumi (Birinci Dünya Savaşı) içindede bunu istemişlerdi. Bu mutelabat üzerine o zamanki Hükümet, Anadolu'da dinen Hristiyan fakat aslen Türk olan bu Rumlar için Karaman'da yeni bir kilise, yeni bir Patrikhane ihdası tasavvurunda (meydana getirme düşüncesinde) idi. Mesele şimdi tekrar canlanmış bulunuyor. Ümit ederiz ki bu defa bur neticeye vasıl olur." Bu vesika ve haberden anlaşılacağı üzere, Anadolu'da bir Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin tesis edilmesi fikri milli mücadeleden çok öncelere dayanmaktadır.
Reklam
“Kayıtsız şartsız milli hakimiyet” Atatürk devrimciliğinin tek amacı idi.
Sayfa 30 - pozitif yayınları, 15. baskı. eylül 2023Kitabı okuyor
“Milli hakimiyet, iktisadi hakimiyetle sağlamlaştırılmalıdır.”
Sayfa 325 - Mustafa Kemal Atatürk/İzmir İktisat KongresiKitabı okudu
Avrupa Milli Monarşileri
Osmanlı İmparatorluğu'nun Modern Avrupa'nın şekillen­ mesinde önemli tesiri vardır. Kanuni zamanında doğu sınırları­nın fazla tehdit almaması ve Avrupa'da gelişen şartlar sebebiyle asıl hedef batı olmuştu. Bu dönemde Habsburg İmparatorluğu akrabalık bağlarıyla Avrupa'nın önemli bir kısmında hakimi­yet kurmuştu. İtalya, İspanya, Avusturya, Almanya, Macaris­tan gibi ülkeler dolaylı veya direkt olarak Habsburg İmpara­torluğu'na bağlıydılar. Habsburglar'ın önünde direnen tek güç Fransa ve İngiltere idi. Osmanlılar'ın Avrupa'daki bu müca­deleye karışmaları siyasi dengenin yeniden kurulmasını sağ­ladı. Fransa, Hollanda ve İngiltere gibi milli monarşiler, Os­manlılar'ın, Habsburglar'a karşı mücadeleye girmesiyle hayat hakkı bulabildi.
Sayfa 130Kitabı okudu
"Hakimiyet, bila kaydü şart milletindir." sözü bir kalk borusudur. Hiçbir ittifaka, hiçbir yardıma dayanmaksızın kendi kendini, tek başına muhakkak bir ölümden kurtarmış olan Türk milleti, bu rejimi tesis etmekle kendi mukadderatına hiç kimseyi karıştırmamaya karar vermiştir. Bu, tam ve katıksız bir milli istiklal rejimidir. Çünkü, bir milli istiklal harbinden doğmuştur. Menşei bu prensip olduğu gibi, gayesi de bundan ibarettir.
576 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Küçümseneyim, kötüleneyim, hatta lanetleneyim ne çıkar; yeter ki, vatanımın gül yüzü solmasın, dostları ağlamasın, düşmanları gülmesin.(Galip ERDEM) Tarihe bakınız, artık yalnız adlarını hatırladığımız milletleri düşününüz. Hepsinin içlerinden yıkıldığını, önce birbirleriyle dövüşmeye başladıklarını, nihayet düşmanlarına yem olduklarını
Galip Erdem Adanmış Bir Ruh
Galip Erdem Adanmış Bir RuhAhmet Şahin · Ötüken Neşriyat · 20242 okunma
844 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.