23 Nisan'ın ilk kez 1921 yılında milli bayram olarak kutlandı, ardından bugünkü Çocuk Esirgeme Kurumu'nun aynı günü çocuk günü ilan etmesiyle ortusmenin başladı ve 1927'de aynı kurumca Çocuk Bayramı'na dönüştü. Ancak sadece bir sonraki yıl yetim ve öksüz yavruların bayramı olarak kutlanmıştır. 23 Nisan, 1935 yılına kadar bir yandan Milli Hakimiyet Bayramı, bir yandan da Çocuk Haftası olarak kutlanır; o yıl resmen Ulusal Egemenlik Bayramı olarak benimsenir. Mehmet Ö. Alkan, 23 Nisan'nın Gayri Resmi Tarihi (toplumsal tarih, sayı:208, Nisan 2012)
Annemin kaybından süphesiz çok üzüntülüyüm. Fakat bu üzüntümü gideren ve beni avutan bir konu vardır ki, o da, anamız vatanı yok olmaya götüren idarenin artık bir daha geri gelmemek üzere yokluk mezarına götürülmüş olduğunu görmektir. Annem, bu toprağın altında, fakat, milli hakimiyet ilelebet payidar olsun. Beni teselli eden tek kuvvet budur. Milli hakimiyet, ilelebet devam edecektir. Annemin ruhuna ve bütün ataların ruhuna, üzerime almış olduğum vicdan yeminini tekrar edeyim. Annemin mezarı önünde ve Allah'ın huzurunda yemin ediyorum. Bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hakimiyetin korunması, savunması için, gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım. Milli hakimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.
Reklam
❝Dünyanın daha fazla "başarılı" insana ihtiyacı yok. Daha çok hikaye anlatıcısına, daha çok barış gönüllüsüne, gönül tamircisine, sevgi taşıyan insanlara ihtiyacı var. Dünyayı daha yaşanılası ve insancıl kılacak ahlaki cesareti gösterebilecek insanlara ihtiyacı var. ❞ Kemal Sayar Başı Sınuklar İçin Kılavuz, Kemal
Vatan müdafaası, bu sofrada hazırlandı. Milli hakimiyet ve onun en bariz şekli olan Cumhuriyet burada esaslarını kurdu. Tek partili, otoriter ve murakabesiz (denetimsiz) bir idarenin sakatlıkları yine bu sofranın etrafında münakaşa edildi. Tarihe ve lisana milli bir hüviyet vermek için alimlerimiz buraya davet olunmuştu. Her iki sahada fazla ileri gitmenin ilmi rahatsız ettiği anlaşılınca güneşe ve hakikate doğru istikamet (yön) almak endişesi yine burada hatıra gelmişti. Hulasa, ihtilalden inkılaba, ziraatten sanayie ve ilimden sanata kadar, bütün davaların harp meydanı bu sofra idi . . . Bu sofrada açıkça konuşulmayan hiçbir mesele kaydedilmemiştir.
Bugüne kadar yer yüzünde sayısız sofralar kurulup dağılmıştır; bugünden sonra da kurulup dağılacak bir hayli sofralar vardır. Biz bunların içinde, edebiyat tarihine mal olmuş Cemşid’in sofrasıyla felsefe tarihine geçmiş Eflatun’un sofrasını biliyoruz. Öteki sofralardan, onlarda ne yenilip içildiğinden haberimiz yok. Ancak hepsinin üstünde bir
"Milli hakimiyet öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar."
Reklam
721 öğeden 551 ile 560 arasındakiler gösteriliyor.