Bir millet, ordusunu kaybedebilir. Bağımsızlığını da kaybedebilir. Fakat, dilini sakladıkça, o millet yaşıyor demektir. Dilini kaybeden bir millet ölmüş sayılır. Buna rağmen bir millet, dilini zorlayıcı sebeplerle kaybettiği halde, milli şuuruna sahipse, o millet kendisine zorla kabul ettirilen yabancı dile rağmen, gerçek kişiliğini bilir ve günün birinde bu millî şuur sayesinde, öz dilini yeniden öğrenerek gerçek benliğine döner. Bunun en güzel örneği Lehistan Türkleridir. Türkçe’yi yüzyıllardan beri unutup Lehçe konuştukları halde Türklüklerini unutmamışlardır ve günün birinde Türkçe konuşacaklardır
Eğer bir mukayese yapılsa Balkan veya Kurtuluş Savaşlarındaki ırz düşmanı, hırsız, çocuk ve kadın demeden kesen canavar Yunan palikaryası ile Kıbrıs Rum eşkiyasının hiç bir farkı olmadığı görülür. Demek ki; düşman hep aynı düşmandır!. Ama biz unutmak ve afvetmek yüzünden ona sayısız fırsatlar vermekteyiz. Bu felaketlerden korunmak için ilk hareket olarak tam milli şuur uyanıklığı ve fikri hazırlık şarttır. Bunun da her şeyden evvel düşmanı tanımaya bağlı olduğunu söylemeye hacet yoktur.
Soysuzlaşmış tipler, yarı çılgınlar, millî dili doğru dürüst bilmediği halde kendini gençliğin önderi sayan manyaklar ve budalalar, gazete ve dergilerde, kendilerinden daha kuvvetli olanlara, fikir ve ülkü savunması perdesi altında, kendi cüce şahsiyetlerinin reklamını yapamaz.
Millî Şuur Uyanıklığı
Millî şuurun uyanık olduğu yerlerde doktorlar sahte rapor vermez. Mektebe gelmeyen talebe hastaydım diye yalan söylemez. Kadınlar ve erkekler aşkı, millet ve vatan duygularından üstün tutmaz. Sancak kutlanır ve saygı görür. Bayrak katlanmak için bile yere konmaz. Ecdat mezarlarında hayvanlar otlamaz ve hele fahişeler ve
Millî şuur, bir milletin, kendini duyması ve bilmesidir. Hem duyguya hem de düşünceye dayanan millî şuur, bir milletin mânevî kuvvetlerinden en önemlisidir. Milletlerin hayatını koruyan dört savunma hattından en geride olanı yâni sonuncusu ve en mühimi millî şuurdur. İnsan uzviyetinin akciğer, karaciğer, kalp ve beyin nasıl dört önemli organı ise,
Millî suur, bir milletin, kendini duyması ve bilmesidir. Hem duyguya hem de düsünceye dayanan millî suur,
bir milletin mânevî kuvvetlerinden en önemlisidir. Milletlerin hayatını koruyan dört savunma hattından en
geride olanı yâni sonuncusu ve en mühimi millî suurdur. İnsan uzviyetinin akciğer, karaciğer, kalp ve beyin
nasıl dört önemli
Milli şuur, bir ışıktır. Yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak, karanlıkta iş görmelerine engel olur. İnsanda beyin ne ise, millette de milli şuur odur. Ciğeri, karaciğeri, hatta bazen kalbi kurşunla delinen bir adamın yaşadığı görülür. Fakat beyninden kurşun yiyen bir insanın yaşamasına imkân yoktur. Bunun gibi bir millet de ordusuz ve bağımsız yaşayabilir. Hatta dilini kaybetse de ölmeyebilir. Yeter ki milli şuuru olsun.
Milli şuur, bir milletin yaşama ifadesi, hayat kaynağı ve en kuvvetli silahıdır. XX. Yüzyılda milli şuuru olmayan milletler yıkılmaya mahkumdurlar.
Milli şuur, bir ışıktır. Yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak, karanlıkta iş görmelerine engel olur. İnsan da beyin ne ise millette de milli şuur odur. Ciğeri , karaciğeri , hatta bazen kalbi kurşunla delinen bir adamın yaşadığı görülür. Fakat beyninden kurşun yiyen bir insanın yaşamasına imkan yoktur .Bunun gibi bir millet de ordusuz bağımsız yaşayabilir, hatta dilini kaybetsede ölmeyebilir. Yeterki milli şuuru olsun.