Ölüme hâlâ iyi kötü merkezi bir rol biçen tek ideoloji milliyetçiliktir. Özellikle de şiirsel ve romantik anlarında milliyetçilik ulusu için ölenlerin her zaman kolektif hafızada yaşatılacağını iddia eder ama bu iddia o kadar hayalidir ki, çoğu milliyetçi bile bunun karşısında ne yapacağını bilemez.
Ataol Behramoğlu'nun 19. yy'ın ikinci yarısından başlayıp 1950'lere uzanan büyük antolojisinde aslında bize doğrudan Türk şiirinin geçtiği aşamaları ve iniş çıkışları seyretme imkanı sunuyor. Bilhassa 18.yy'da yaygın Divan şiiri muhteva ve biçiminin günümüze yaklaşırken Batı şiiri ile harmanlanmasına, (harmanlanmaya çalışılmasına) şahit oluyoruz. İlk olarak toplumcu ve bireyci kanadıyla Tanzimat şiiri karşılıyor bizi, muhteva ve biçim olarak hala divan şiirinden pek uzaklaşılmamış olsa da özellikle Fransız şiiri alt başlığında Batılı anlayışın etkilerini görmeye başlıyoruz. Sonrasında Yurdakul'lar Akif'ler Türk dili, milliyetçilik gibi kavramların şiirin odağını oluşturduğu toplumcu şiirin temellerini oluşturuyorlar. Cumhuriyet Öncesi döneme yaklaşınca Ahmet Haşim'in Batı şiirinin anlatım özellikleriyle Divanın muhtevasını sentezleyerek inşa etmeye başladığı izlenimcilik akımının etkilerini görüyoruz. Cumhuriyet sonrası dönemde özden uzaklaşış ciddi anlamda artıyor ve bilhassa biçim özelliklerinde yeni arayışlar yeni nazımlar ortaya çıkıyor..
Kitabın ilk yarısını birkaç gün içinde ikinci yarısını ise birkaç haftada anca okuyabilmemden de anlaşılacağı üzere klasik şiirimi gerek ahenk gerek muhteva gerek biçim özellikleriyle benim için modern şiirden evladır. Sık sık açık karıştıracağım, bol bol altını çizdiğim sayfa bulunan çok kıymetli bir seçki olan bu eseri bilhassa şiir severlerin mutlaka okuması hatta elinin altında bulundurması gerektiğini naçizane tavsiye ederim..
Cumhuriyetin iktidarında burjuvazinin olduğunu, cumhuriyetin tüm tarihine bu sınıfsal zeminde bakmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Bu sınıfsal zeminin, laiklik veya milliyetçilik konularında bizi doğru yere götüreceğini de...
Aşiretçilik Kürt tarihinde ikili rol oynamıştır. Birincisi, Kürt toplumunun uygarlık sahnesinde çekilişini önlemiş, günümüze taşımıştır. İkincisi, toplum özgür gelişimi önünde ayak bağı olmuş, birlik ve beraberliğe yol vermemiştir.
4 Aralık 1945 Tan Baskını, bir cümleyle özetlersek basın organlarının siyasi güdüme sokulmaya çalışılması ve başarılamadığında kitlelerin harekete geçirilerek sahte bir “komünist düşman” yaratılması olayı. Komünizme karşı vatansever halk ayaklanmış ve kendisi gibi düşünmeyen, yazmayan, çizmeyen hangi basın kuruluşu varsa, özgürlüğün sembolü olan
Erken dönem cumhuriyet yazarlardan olan Kemal Tahirin ilk okuduğum eseri oldu esir şehir İstanbulun insanları.
Savaş halinde olan Osmanlının aristokratlarından olan eski paşalardan birinin oğlu olan Kamil'in savaşa karşı tavrını yansıtan bir eser olmuş.Eserde yazıldığı dönemin ruhuna uygun olarak bol bol milliyetçilik ve birazda faşistlik içeriyor,bu beni rahatsız etti açıkçası buna da dayanarak diğer kitaplarını okumama kararı aldım kendimce.
Son olarakta savaşın çirkin yüzü halkın payı iken savaşta kazanılacak en ufak bir başarı her zaman generalllerin bitmez tükenmez efsanesi olması her birimizin bir kere daha savaş karşıtı olmamız için yeterli bir sebeptir.Saygı ve sevgilerimle