O gün Hazret-i Osman oruçlu... Odasında Kur'ân okuyor. Bizzat, itina ve ihtiramların en titiziyle cemettiği, yekpâreleştirdiği ve müminlerin sadık ellerine teslim ettiği Kur'ân...
Yanında da, vefalı zevcesi Nâile... Dışarıda ok yağmuru fırtına hâlinde... Kapıdaki koruyuculardan Hazret-i Hasan ve İbn-i Talha, atılan oklardan yaralı...
Bana hep böyle olur. Kelimelerin tadını unutacak kadar susarım ve birden bent yıkılır, içimde ne varsa, tuttuğum ne varsa boşaltırım, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar; daha çenemi kapamadan pişman olmuşumdur bile.
"Kitaplarda bir efsane dolaşır.İçinde bulunduğumuz binyılın başına her biri kendince damgasını vurmuş üç İranlı arkadaştan söz eder bu efsane: Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam, o dünyayı yöneten Nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet saçan Hasan Sabbah."
Muhammed Gazali’nin (ö. 1996) tespiti çok yerindedir:
“Dünyanın her yerinde insanlar bir şey öğrenmek için okurlar.
Müslümanlar ise Kur’an’ı sadece okumak için öğrenirler.”