Bu gün 23 Nisan çocuk olmadan büyüyemez ki insan...
Siz çocuk olmadınız mı, elinizde bayrakla
ATA'mıza selam durmadınız mı?
Ne şanslı çocuklardık. Günlerce hazırlanır uykularda sayıklardık heyecanla. Bayraklar asardık kara tahtanın üstüne, krepon kağıtlarıyla süsler yapardık, rengarenk olurdu sınıflar. Allahım o nasıl heyecan. Yağmur yağsa ağlar, güneş açsa parlardık...
"Bu gün 23 Nisan neşe doluyor insan." diye çığlıklar atardık.
Üzerinde kostümler ellerinde bayraklar sıra sıra dizilen yavrukurtlar, dansçılar, oyuncular, saçlarında el yapımı bembeyaz kocaman kurdeleli Ayşe'ler Fatma'lar, kolalı yakalarıyla Ali'ler Ahmet'ler...
Şiirler, marşlar, büyükler gururla bakar minik eller birbirini alkışlar...
Siz çocuk olmadınız mı? Şiirlerle marşlarla ATA'mıza selam durmadınız mı?
Ayser Özbulut
Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz Asya vahşetinin ortaya çıktığı ve birkaç asırdan beri insanlığın boynuna dolanan tutsaklık zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir.
“Yaldızlı bir ikindiüstü başladı her şey
Süzüle süzüle gidiyorduk nehir boyunca,
İş bilmez iki kürekçimizle.
Mini mini kollar gidip gelmede öylece
Numaradan kürek sallamada o minik eller
Kılavuzluk yolunda gezimize sessizce.”
"...Gidenler vardı. Toprak sıcaktı. Avuçları buz. Küçük çukurlar... Minik pamuk eller... Gözyaşı, merhamet ve nedamet toprağın altında çürüyor, yağmur yağmıyordu. Gidenler vardı... Savaşa, zulme, fuhşa. Eşitliğin kırılan terazisinden kadınlar ve köleler düşüyordu pazarlara... Renk renk ölüyordu insanlar. Vahşet bile unutuluyordu. Kan... İnsanlık kendi kanında boğuluyordu. Dünya; karanlık, soğuk ve mutsuzdu çöl sıcağında. Çünkü çocuklar ölüyordu. Hem de kuyuya düşmüyor, atılıyordu. Binlerce resimle doluydu kuyular. Kuyular dolu bir kuyuda Yusuf'u arıyordu insanlık, bir ikindi vaktinde, kuyulara atmamayı öğretecek birini bekleyerek..."
Minik Zeze'm, devam kitabini okuyacagim, daha neler yaşadın kim bilir.. Burda ağlattın beni, diğerlerinde güldür bari. Sana kalkan eller kırılsın Zeze.
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022228,9bin okunma
Doğurganlık bir kadının giysisidir. Doğurmayan kadın ölüm gibi soğuktur. Anladın mı? Dedi anası. Sen erin oldu mu sözünden çıkmayasın ne zaman isterse gir koynuna. Doğuramazsan eğer kendini öldü bil. Kuma gelince üstüne hanımlığın hamallığa dönüşür. Helalinden nurtopu gibi aslancıklar vereceksin kocana. Kocanda sülalesine. Unutmayasın erkek evlat
Deniz manzaralı bir masa, daha ne olsunlu bir düşünce içerisinde seyre durmuştu o sırada sahilde olan biteni. Bir silsile halinde fikrine hücum eden düşünceleri kovmak isterken kendini yeni yeni düşüncelere itiyordu. Kimbilir kaç vakittir o masada oturuyordu ya da bu içtiği kaçıncı çaydı kendisi de bilmiyordu. Sanki ruhu bir boşluktan diğer
Yazar: https://1000kitap.com/kelebeklerdeaglarr
Hikaye Adı : Kırık Hava
Link: #29829345
Deniz manzaralı bir masa, daha ne olsunlu bir düşünce içerisinde seyre durmuştu o sırada sahilde olan biteni. Bir silsile halinde fikrine hücum eden düşünceleri kovmak isterken kendini yeni yeni düşüncelere itiyordu. Kimbilir kaç
"...Gidenler vardı. Toprak sıcaktı. Avuçları buz. Küçük çukurlar... Minik pamuk eller... Gözyaşı, merhamet ve nedamet toprağın altında çürüyor, yağmur yağmıyordu. Gidenler vardı... Savaşa, zulme, fuhşa. Eşitliğin kırılan terazisinden kadınlar ve köleler düşüyordu pazarlara... Renk renk ölüyordu insanlar. Vahşet bile unutuluyordu. Kan... İnsanlık kendi kanında boğuluyordu. Dünya; karanlık, soğuk ve mutsuzdu çöl sıcağında. Çünkü çocuklar ölüyordu. Hem de kuyuya düşmüyor, atılıyordu. Binlerce resimle doluydu kuyular. Kuyular dolu bir kuyuda Yusuf'u arıyordu insanlık, bir ikindi vaktinde, kuyulara atmamayı öğretecek birini bekleyerek..."