duygu ve düşüncelerimizle, kendimizi, hayatın akışına bırakarak ‘bulabiliriz’ ancak. bu, kendini kaderin rüzgarına ya da kısmetin eline bırakmak demek değildir. asla. yola çıkmadan önce ihtiyar denizcilerle konuşmalı, rüzgarlara kulak vererek onları tanımalı, sabırla tekneyi hazırlamalıyız. sonra da engin deniz. ama o zaman bile başka düşlere, değişikliklere ve koşullara açık tutabilmeliyiz rotamızı. oysa, kendimizi ömür boyu sabit hedeflerle sınırlayarak sadece limandaki teknelere binmeyi ve bilinen iki iskele arasında yolculuk yapmayı yeğliyoruz. ve bu yolculuğu ilginç kılmak için kendi kendimizi küçük maceralarla avutuyoruz. hava raporlarını dikkatle inceliyor, tek sayılı günlerde iskele tarafında, çift sayılır günlerde sancak tarafında oturuyor, her beş saatte bir çay içiyor, gözlüklü yolcularla hiç konuşmuyor, yeşil giyenlere daima tebessüm ediyor ve tabii günün birinde vapur değiştirebileceğimize ilişkin minik bir rüyayı da kendimizden esirgiyoruz.