O gün Miraç Kandili'nin ertesi idi. Küçüklüğünden beri dini bir hürmetle icraatının hayranı olduğu Yavuz'un türbesini, bugün öğleden sonra, ziyaret etmek istedi. Abdest aldı. Mini mini En'am-ı Şerifini cebine koydu. Bir araba ile Sultan Selim Camii'ne gitti. Camiin güzel ve yüksek avlusunun ötesine berisine yığılan toprak ve taş kümelerine, bu ihmale canı sıkıldı. Selim'in, Hülefayı Raşidin'den sonra, İslam'ın en büyük hadimi olan, o büyük Selim'in camii böyle bakımsız mı olmalıydı. Avlunun kenar setlerine dayandı. Turhan'ın Halic'e, Eyüb'e, Sarayburnu'na doğru süzülen nazarları dolaştı, döndü, Yavuz'un türbesi eşiği önünde titredi ve yükseldi. Kahraman hünkar ezeli tahtını bir Tuğrul mehabetiyle bu tepeye kurmuş, fikri gibi göklere yakın yatıyordu.
Ruhani bir cazibe Turhan'ı türbeye çekti. Yüreği çarparak kapıyı itti. Kapı kapalı idi. Türbedarı aradı. Bulamadı. Düşündü:
-Garip! Kandil günü, Miraç günü bu türbe ziyaret edilmez mi? İslamları birleştirmek için perişan olmakla iftihar eden Halife-i İslama hürmet bu mudur? Hadi-mü'l Haremeyn'e hizmet bu mudur?...
Naçar pencereye başını dayadı. Tozlanmış camların arkasında secde eden ruhiyle merkadı tebcile başladı.
Bi Kurdî
Ey padîşahê serîrê "lewlak"
Rabe here asîmanê çalak
Hadir ji te ra "Bûraq" û "Refref"
Şatir bi te ra firişte ref ref
Da ref'i bibin ji ber te perde
Bê perde digel Xwedê xeber de
Türkçesi
Ey padişah(hz. Muhammed) , oturduğun tahtın adı Lewlak
Kalkıp da göklere doğru gidiver çabucak
Hazır sana Burak ve Refref adlı binekler
Emrine amadedir saf saf olmuş melekler
Ki önündeki perdeler bir bir kalksın
Arada perde olmaksızın Allah ile konuşasın