Baba

Burada Rıza Tevfik'e ait bir fıkra anlatacağım. Uydurma değil gerçektir. Filozof, bir ramazan günü, Eminönü'nden geçiyor. Oruçsuzdur. Cebinde fıstık varmış, ağzına bir iki fıstık atıyor. Vay efendim sen misin mübarek günde alenen nakz-ı siyam eden? Koca kalpaklı ve sert bakışlı bir polis dikiliyor karşısına. -Gel bakalım benimle. Filozof, birden, dalgınlığının başına açacağı belayı anlamıştır. Mükemmel Rumelili ve Yahudi taklitleri yaptığı da meşhurdur. Hemen Yahudi şivesi ile: -Niçin? diye soruyor. -Yahudi ağzını bana mı yutturacaksın? Alenen oruç ye, sonra da... -Aman paşam, Yahudiyim, bırak yakamı. -Zor bırakırım. Şimdi anlarız. (Karşıdaki bir Yahudi dükkancıya seslenerek) Mişon, buraya gel. Mişon geliyor. -Konuş şununla Yahudice. Mişon Yahudice bir iki kelimelik bir şey söylüyor. Fakat Rıza Tevfik öyle uzun bir Yahudiceye başlıyor ki sonu gelmiyor. Polis bağırıyor: -Kısa kes! Filozof susuyor. Bu sefer beriki Mişon'a dönüyor: -Yahudice amma attı değil mi? Yahudi mi bu? Hayranlıkla gözlerini açan Mişon'un cevabı parlak: -Benden koyu Yahudi, Tevrat'ı ezbere okuyor.
Sayfa 81
Reklam
"Millet, geçmiş hakkında hatalı bir kanı ve komşularına karşı duydukları nefret etrafında bir araya gelmiş insan topluluğudur."
Sayfa 29 - Karl Deutsch
Filistinliler tarafından öldürülen sivillere ve özellikle de intihar bombalamalarına medyanın yüksek ilgisi dolayısıyla, Batı medya haberciliği üzerine Greg Philo ve Mike Berry tarafından 2004'te anlatılan örneklem ve odak gruplarındaki gibi çözümlemeler, duruma ilişkin Batılı algıların ne kadar çarpıtılmış olduğunu gösteriyor. Philo ve Berry'nin izleyici örneklemlerinden çoğu çatışmada Filistinlilerden çok İsraillilerin öldürüldüğünü veya zarar görenlerin sayısının neredeyse aynı olduğunu sanıyordu, haberlerin tahlili de Filistinlilerin çoğu kez saldırgan ve katil olarak daha faalmiş gibi anlatıldıklarını vurguladı (buna karşılık İsrail'in askeri eylemleriyse Filistinlilerin "ölmesi" ile sonuçlanıyordu). Ölen İsraillilere daha fazla yayın zamanı ayrılıyor ve onları kayıp sayılarının ötesine taşıyan vaka çalışmaları ve hikayelerle daha fazla "kişileştiriliyordu"
Sayfa 167

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Milli Mücadele'de büyük zaferden sonra Atatürk ilk defa İstanbul'a geliyor, yanında Hamdullah Bey de var. Camilerin kubbelerine, apartmanların damlarına kadar halk yığılmış. Bütün İstanbul ayakta. Hamdullah Bey, "Paşam" diyor, "kim bilir ne kadar heyecanlısınız?" Atatürk, Tanrıöver'in elini tutarak kalbine götürüyor ve soruyor: "Var mı fazla heyecan?" Mustafa Kemal'in kalbi sakindir. "Biliyor musun neden?" diyor, "Çünkü bu gördüğün kalabalık gün gelebilir insanı linç etmek için de böyle toplanır. Onun sevgisine de, nefretine de fazla güvenilmez."
Proust, 16 ciltlik Geçmiş Zaman Ardında'yı bitirdikten sonra: "Artık ölebilirim." demiştir. Öyle de olur. Romanın son noktasını kondurunca avucundaki can kuşunu da uçurur. Bu, insana inanılmaz görünür. Ama gerçek sanatçı budur. Yarattığı şey kendi yaşamından önce gelir.
Sayfa 79
Reklam
Voltaire, her ne kadar Kilise'nin trajik ve körleştiren aptallığını ve bütün Hristiyanlığın gizemlerini, mucizelerini ve dogmalarını açığa çıkarmışsa da, Abbê Meslier'in Vasiyeti'nin en keskin Hristiyan karşıtı bölümünü yayınlamışsa da, yalnızca yüksek tabaka için yazıyordu ve yüksek tabaka için yazmak istiyordu. Dini, hoşgörü için zorlamak istiyordu; ama eğitimin insanlar arasında, işçiler arasında yaygınlaşması düşüncesinden korktuğu anda, kitlelerin "Hristiyanlıktan çıkarılması" düşüncesinden de şüphesiz korkmuştu.
Sayfa 78 - kemalizmin ideolojik gıdalarından biri.
Zâhirperest olma! Yakın gör yakın Yezid'in kurnazı Ali görünür Aman! Çarpılırsın, kendini sakın Uğursuz münafık veli görünür!
Sayfa 174 - Rıza Tevfik'ten
Radikal yenilik iddiası kaçınılmaz olarak radikalleşmiş bir eskiliğe yol açar.
Sayfa 128
Bağımsızlığın kazanılmasının ardından iktidara gelen milliyetçi parti ... kendisi ile mücadelenin günah çıkaran ters akıntısı arasına mesafe koydu ve bu sorunu çözmeye bile yeltenemedi. Her ülkede, yönetimde olan siyasi parti yavaş yavaş parlaklığını yitirdi ve üstünlüğünü, mücadelenin başında uyandırılan teolojik tutkulara doğrudan seslenmek konusunda çekinceleri çok daha az olan, aşırı uçta bir rakibe kaptırdı. Bu siyasi partiler kazandıkları başarıyı ... ulusal kurtuluş hareketi içinde ne açıkça kabul edilmiş ne de tutarlı bir şekilde reddedilmiş, ancak daima saklı bir biçimde yer almış olan şeyi açıkça ifade etmiş olmalarına borçludur.
Sayfa 82 - Perry Anderson
"Öyle ayrı gayrı olmaz bizde. Hepimiz Türk'üz!" Halkımızın geniş kesimi arasında büyük kabul gören, Türk milliyetçiliğinin ırkçılıkla hiçbir alakası olmadığı iddiası, bayilerce de coşkuyla desteklenip kutlandı. Bu yüce gönüllü pozisyonun ayrıntıları açıklanıp gerekçelendirilirken, yani böyle durumlarda her zaman olduğu gibi bu insanların ya ırkçılık sözcüğünün anlamını bilmediği ya da Nazi olmadıkları için madalya bekledikleri ortaya çıkmışken, rebetiko orkestrası sahne aldı ve bu kahredici muhabbet de arada boğulup gitti.
Sayfa 140 - türk milliyetçiliği fantazi evreni hk.
Reklam
"Patronlar, konuşmayı yabancı dilde yapmanın insanlar üzerinde daha etkili olduğunu düşünüyor." "Mantıklı," dedim. "Aynı şey ezan için de geçerli."
Sayfa 148
'İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, kimse işitmesin, millet düşmanınızdır."
İsmet Paşa subaylarıyla konuşuyor
Hiç kimse, tutkusu olmayan insanlar kadar kolay kaptırmaz kendini.
Sayfa 105
Alman sosyalizminin 19. yüzyıl boyunca kendini bir tür pasifist enternasyonalizme adadığı ve 1914'te de vatansever militarizme yöneldiği hakkındaki yaygın kanı, bir yanılsamadır. SPD başından beri ulusal nefs-i müdafaa ilkesini benimsemişti (özellikle de Rus çarlığına ve Slav "barbarlığına" karşı). Almanya'yı yönetenler bu tavrı 1914'te istismar etmeyi bildiler.
Sayfa 301
Roland Barthes, burjuvaziyi "adlandırılmak istemeyen toplumsal sınıf" olarak tanımlarken, bu hegemonya biçimine işaret eder. Ancak bu adsızlık, bu görünmezlik sayesinde burjuvazi başkaları adına konuşabilir, onların dilini çalabilir, nesneleri ve ilişkileri kendi tarihsel içeriklerinden arındırıp doğal ve evrensel kılarak kendi sözlüğünü oluşturabilir; bu sayede kendini sessiz bir norm olarak geçerli kılabilir.
Sayfa 48
Resim