Dünyayı kana bulayan ve tek derdi bol miktarda Müslüman kaninın akması olan odakların yine bu amaçla tesis ettikleri örgütlere 'cihad' adı altında iltihak etmek nasıl bir cahillik, nasıl bir gafillik ve nasıl bir ahmaklıktır?
Savaşa katılmayanlara kesinlikle zarar verilemezdi; din adamları­na ve dînî kurumlara mutlak olarak saygı duyulmak zorunluydu; ürün veren ekinlere asla zarar verilemezdi ve meyve veren ağaçlar hiçbir şekilde kesilemezdi: “Onların geçim ve yaşama kaynaklarını aslâ tahrip veya yok etmeyin.” İşte bu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin, düşmanları­na karşı uyguladığı hukuktu. Bunu, Birinci Dünya Savaşı sırasında, modem Avrupa ülkelerinin, düşmanı açlıktan öldürmek için her yola başvurmayı, is­tediği her şeyi yapmayı meşru gören hukukuyla karşılaştırın, şer’î hukukla mo­dern hukuk arasındaki muazzam farkı işte o zaman göreceksiniz. Peygamberi­mizin amacı, savaşın korkunçluğunu olabildiği ölçüde hafifletmek, savaşı mümkün olduğu kadar yumuşatmak ve dolayısıyla savaşın sonuçlarının fethe­ dilen ülkelerin veya coğrafyaların insanlarına da faydalı olmasını sağlayarak, bu insanların kalplerinin Islâm’a ısındırılmasım ve dünyada barışın şafağının atmasını temin etmekti. Peygamberimizin zamanında, daha sonraki dönemler­ de zaman zaman Müslümanlar arasında yaygınlaşan kâfirlere karşı savaşmanın kutsal bir görev olduğuna benzer bir fikre rastlayabilmek mümkün değildi.
Reklam
iktidar alanının kendini yeniden üretebilmesinin, kişisel kanaat olarak, hâlâ iki imkânı bulunmaktadır. Bunlardan biri demokrasi, diğeri de İslâm’dır. İkisinin de evrensel ideallerini, ilkelerini ve anlam dünyasını yalıtarak kendi “alanına” hapsetmek istediğini söyleyebiliriz. Demokrasiyi, evrensel ilkelerinden budanmış “bize uygun demokrasi” olarak; İslâm’ı da “Türk Müslümanlığı” veya “yerlilik” olarak dillendirmeye çalışması buna yönelik bir tutumun ifadesi sayılabilir. Kişisel olarak demokrasi’nin de, İslâm’ın da yüzlerce yıla uzanan deneyimleriyle bu oyuna gelmeyeceklerine inanmakta ya da en azından ümit etmek istemekteyim.
Iletişim yayınları
Modern zihniyeti henüz içselleştirmemiş Müslüman için “iktisadî faaliyet”, yakın zamana kadar “üretim” değil “rızık” olarak algılanmaktaydı. Ekonomiden elde edilen hasılayı rızık kavramı ile kavramsallaştırdığından dolayı “israf”, Müslümanın tüketim faaliyetinde belirleyici işlev görmekteydi. Çünkü rızık, Rezzak’ı şart koşar ve aynı kökten geldiği için de çağrışımı dolayımsızdır; israf ise Rezzak’ın haram kıldığı şeydi.
Iletişim yayınları
Nasıl ki Müslümanlar’ın başlangıçta yüzyüze geldikleri yeni şartlar bağlamında Kur’an ve sünnete “dönüş” yapmalarının neticesinde “İslâmcılık” meydana geldiyse; diğer din ve kültürlerin insanları da buna benzer girişimlerle aynı hedeflere varmak ve aynı neticeleri elde etmek istemekteydiler.
Iletişim yayınları
Hubbul Vatan Minel iman. bakma o kadar laf ettigime ben vatanımı seviyorum Benim derdim vatanımda at koşturan emperyalistlerle Benim derdim emperyalistlerin vatanımdaki uşakları ile. Ne diyor Aliya "biz yugoslavya'yı seviyoruz fakat yönetim şeklini değil" gerçek bir vatansever emperyalizmin kapitalizmin modernizmin bu topraklardan sürüldüğünü görene kadar rahat edemez ve sonra tüm dünyada emperyalizmin başının ezildiğini görmek isterdim yeryüzünde fitne kalmayıncaya din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın buyruluyor kitapta bu ülkenin çocuklarına şu modern işgal yöntemlerini anlatmak ne kadar zor tankla tüfekle yapılan işgallerin bile bir şerefi vardır bu soyut işgallerin yanında. Türkü Türk yapan değerleri son 200 yıldır nasıl yitirdigimizi anlatabilmek isterdim. Nasıl? İşte bu çağın dahi sanatçısı bunu anlatmanin yolunu bulandır
Sayfa 425Kitabı okudu
1,000 öğeden 891 ile 900 arasındakiler gösteriliyor.