——- Kelimelerimizi cümlelerimizi umursamazsak neyi umursayacağız? Sözcüklerimizin hiç bir önemi olmuyor bazen .. o ağır ithamlar, o sanki denizin sürekli dalgalarıyla temizlendiği sahil kumlarına yazılmış gibi.. bir dalga vuruşuyla temizlenen o silik acıtmak için söylediğimizi düşündüğümüz birbirimiz adına .. bazılarının içinde doğruluk
Atatürk Milliyetçiliğinin Özellikleri Birinci Dünya Harbinden sonra ülkesi işgal edilmiş, esaret altına alınmış bir milleti kurtarmanın yegâne yolunun milliyetçilik duygusu olduğu kadar, yeni kurulmuş Devleti yükseltmenin ve kalkındırmanın yolunun da milliyetçilikten geçeceğini bilen büyük Atatürk, bu ilkeye sıkı sıkıya sarılmıştır. Atatürk
Sayfa 213Kitabı okudu
Reklam
Korku çoğaltmak yok
Firavun'un karşısında Hz Musa, Nemrut karşısında Hz İbrahim vb. gibi hep peygamberler galip olmuştur. Yani mesela ahirete bırakılmıyor, siz bu dünyada boynu bükük yaşasanız da ahirette Cennet var demiyor. Dünyada devlet, ahirette Cennet vaad ediliyor. Bu dünyada gereğini yapmayana ahirette Cennet de yok. İnsan görevini yapmalıdır çünkü Rabbim yeryüzünün idaresini müminlere verdi.
Atasoy Müftüoğlu
Modern seküler düşünce tarafından, Batı’nın zihin dünyası tarafından onaylanabilecek bir din ve siyaset algısı içerisine hapsedildiğimiz için, Batılı değer sistemini referans olarak alıyor, İslam’ı temel referans olarak alamıyoruz. Batı’nın zihin dünyası, helâl-haram yaklaşımını ve hukuki müeyyideleri reddeden, sadece manevi dünyada yaşatılabilir bir din algısı öneriyor.
Böyle modern fikirleri aldıkları Fransa gibi sanıyorlardı Osmanlı'yı. Oysa hiçbir yere benzemezdi bu imparatorluk. Dünyada ne kadar insan, millet ve din varsa hepsi bulunurdu bu devlette. Arap'la Sırp'ı, Kafkasyalıyla Afrikalıyı, Budist dahil her türlü din mensubunu kaynaştırmak kolay mıydı? Hele şimdi, bu asırda.
Sayfa 163Kitabı okudu
Hz. İsa’nın vefatından sonra, birinci asrın sonlarında ve ikinci asırda, günümüzde kanonik kabul edilen dört İncil’le beraber bu İncillerin dışında kalan ve “apokrif İnciller” olarak bilinen birçok İncil de yazılmıştır. Modern çalışmalar göstermektedir ki, Miladi 1. yüzyılın sonlarından itibaren Hıristiyan dünyada bugün adına “İncil” denilen birçok metin dolaşmaya başlamıştır. İkinci yüzyıl ortalarında, sayısı belki yüzlere varan bu İnciller arasından dört tanesi, dönemin önde gelen Hıristiyan din adamı İrenaeus’un da teklif ve teşvikiyle daha fazla ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu İnciller 3. yüzyılda daha da sivrilmiş, nihayet 4. yüzyılda toplanan Laodikeia (363), Hippo (393) ve nihayet Kartaca (397) Konsilleri kanalıyla “Yeni Ahit” kanonuna dahil edilerek resmi statüye kavuşturulmuşlardır. Bilhassa I. Theodosius döneminden itibaren, Hıristiyanlığın alternatif inanç geleneklerine ve bu gelenekleri ihtiva eden metinlere karşı sistemli kovuşturmalar yapıldığı bilinmektedir. Buna göre, aslında Hz. İsa’yı ve öğretilerini anlatmalarına karşın, dört İncil dışındaki yüzlerce metin önce ötekileştirilerek Kilise geleneği dışında bırakılmış, sonrasında ise unutulmak üzere tarihin derinliklerine terk edilmişlerdir. Bilim dünyasında bu metinlere bugün “öteki İnciller” ya da “apokrif İnciller” denilmektedir.
Reklam
Mircae Eliade'nin söylediği gibi mit modern insan içindir. Antik dünyada mit yoktur, gerçeklik vardır. Tanrılar, inançlar; ibadet, ritüel ya da insanüstü alana ait her şey gerçektir ve özel bir gelenekle mümine ulaşır.
1,000 öğeden 891 ile 900 arasındakiler gösteriliyor.