Yazarın bu kitabının, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabıyla benzer kısımları bulunuyor. Bu kitapta da cinsellik üzerinden ilişkiler sorgulanmış ve yine aldatan koca, bundan memnun olmayan ve kocasını kaybetmek istemeyen kadının kocasının cinsel fantezilerine uyum sağlaması işlenmiş. İki kitapta da kadın simgesel olarak güçsüz, kendi kararlarını verebilmekten aciz, eşini kaybetmemek uğruna her şeyi yapabilecek potansiyelde olarak işlenmiş. Bu düşüncenin, yazarın yaşadığı zaman dilimi ve toplumla da ilişkili olabileceğini düşünebilmekle beraber hoşuma gitmeyen kısımlardan olduğunu belirtmeliyim.
Toplumsal olarak içerisinde yaşadığımız sınırları, öncesinde kum metaforuyla somut; sonrasında ise soyut olarak desteklemesi hoşuma gitti. Aynı zamanda ölüm ve yaşam arasındaki sınır çizgisinin çok ince olduğunu ve ikisi arasındaki kısa mesafeden bahsettiği kısımlar güzeldi.
Bize dayatılan tek bir güzellik ve estetik anlayışının aksine gerçek hayattaki tüm bedenlerin genç, yaşlı; modern, köylü olmasına bakılmaksızın sadece gerçek ve hayatın ta kendisi olduğu için güzel olduğunu belirtmesi etkileyiciydi.
Milan Kundera, bu kitabında toplumsal kabuller ve insan ilişkilerini kendince sorguluyor. Bu sorgulamalarında değerli ve üzerinde düşünülmesi gereken kısımlar olmakla beraber bunu öyküler içerisinde çok fazla daldan dala atlayarak anlatması düşünce akışının bozulmasına sebep olmuş. Kitapta altını çizdiğim ve yer yer üzerinde düşündüğüm çok kısım oldu. Fakat bu düşüncelerin bu kadar dağınık bir şekilde verilmesi nedeniyle kitabı bitirince; kafamda, kitap hakkında bir resim canlandıramadım maalesef.