MARY OSAKA, SENİ SEVİYORUM
“Radyonun düğmesine bastı. Ulusal Marş doldurdu geceyi. Dinlemeye çalıştı ama beyninin ona budalanın teki olduğunu haykıran sesi dışında hiçbir şey duyamıyordu. Sonra müzik kesildi ve bir çan çaldı. Gece yarısı olmuş, yayın sona ermişti. Sütunlardan birinin arkasından ufak tefek biri çıkıp basamakları inmeye başladı.”
MARY OSAKA, SENİ SEVİYORUM
“Gece yarısına birkaç dakika kala Bunker Tepesi'nden aşağı, Adalet Sarayı'na doğru arabayı sürüyordu. Yıkanmış, tıraş olmuş, i vah saçlarına bir avuç dolusu leylak kolonyası sürmüş, üzerine açık kahverengi takım elbisesini giymişti. Adalet Sarayı'nın görkemli beyaz kulesi göründüğünde sıkıntı kapladı yüreğini; gelmeyeceğinden emindi, budalaca davranmıştı, düşü uçup gitmişti.”
Reklam
MARY OSAKA, SENİ SEVİYORUM
“Bunker Tepesi; kutsal toprak. Kaldığı pansiyonun bir blok ötesinde elli metre kare genişliğinde, etrafında beş tane palmiye ağacı bulunan bir park vardı. Palmiye ağaçlarının altında da bir bank. Kutsal mekân; Mary Osaka'nın ayakları gezinmişti orada. Bank onun ağırlığını taşımıştı. Son üç ayda çalınmış saatlerini geçirmişlerdi burada. Her şeye rağmen gelmişti, babasının gazabına rağmen, Mingo istedi diye. Vincente Toletano ona Japon diyebilirdi; ama Mingo Mateo Amerikan düşünü görmüştü onun gözlerinde.”
MARY OSAKA, SENİ SEVİYORUM
“Bunker Tepesi'nde yaşıyordu Mingo, Adliye Sarayı yakınlarındaki Meksikalıların ve Filipinlilerin o yüksek adasında. Amerikan toprağının kendine en yakın hissettiği parçası. İlk kez on iki yıl önce Luzon'dan göç etmiş bir çocuk olarak gitmişti oraya, iki hasır bavul ve binlerce düşle. Şimdi yirmi dokuz yaşındaydı.”
MARY OSAKA, SENİ SEVİYORUM
“Kahverengi eller onu arabaya bindirdi. Biri arabanın kapısını kapattı. Mingo anahtarlara dokundu. Metalin soğukluğu güç verdi ona. Etrafını sarmış olan yurttaşları gitmesini söylüyorlardı. Arabayı çalıştırdı. Motorun gücü kollarına ve bacaklarına işledi. Görüşü düzelmişti şimdi, arkasına dönüp Aurelio'ya el bile salladı. Bir blok sonra Los Angeles Caddesi'ne saptı, karşı yönden kan kırmızı tepe ışığı ve feryat eden sireniyle gelen bir ekip otosu hızla yanından geçti.”
MARY OSAKA, SENİ SEVİYORUM
“Mingo soluk soluğa Vincente'nin ellerini gırtlağından söktü. "Benim elimden bir şey gelmiyor. Ben çoktan karar verdi." Dövüşebilecek biri değildi bu Mingo Mateo. Fazlasıyla ufak tefek ve güçsüzdü. Ama öfkelendiğinde çılgın bir köpekten farkı yoktu. O anda öfkesi kabardı ve yanındaki adamı yumruk yağmuruna tuttu.”
Reklam
150 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.