Korkunun esirlerinin kapatıldığı devasa hapishaneler olan günümüz kentlerinde kalelerin adı ev olurken, giyilen zırhlara kıyafet deniyor.
Bir olağanüstü hal durumu. Gevşeme, önlemini al, kimseye güvenme. Dünyanın efendileri alarm zili çalıyor. Cezadan muaf bir şekilde doğanın ırzına geçen, ülkeleri esir alan, maaşlardan çalan ve insanları öldüren bu güçler bizi uyarıyorlar: Dikkat edin! Sefil varoşlarda siper almış tehlikeli kalabalıklar kıskançlıklarını kemirerek ve hınçlarını yudumlayarak fırsat kolluyor.
Yoksullar: adam yerine konmayanlar, savaşlarda ölenler, hapishaneleri dolduranlar, her zaman çalışmaya hazır, kullan-at kollar.
Sessizleştirerek öldüren açlık, sesini çıkarmayanları öldürüyor. Uzmanlar, yoksulluk uzmanları onlardan bahsediyor: Onların çalışmadıdkları işleri, yemedikleri yemekleri, olmayan kilolarını, olmayan boylarını, sahip olmadıkları, düşünmedikleri, oylamadıkları, inanmadıkları şeyleri anlatıyorlar.
Oysaki bizim tek bilmek istediğimiz yoksulların neden yoksul oldukları. Sakın onların açlığı bizi doyuruyor ve çıplaklığı giydiriyor omasın?