Gazeteci Mehmet Barlas’ın evinde dostlarıyla birlikte buluştukları o son akşam yemeğinde, masada çıkan tartışmada fenalaşan Kemal Tahir, evine dahi varamadan, yolda geçirdiği kalp krizi neticesinde komşusunun evinde, hayatını kaybetti...
Uzun yıllar edebiyat çevresinde konuşulan bu tartışma bütün ayrıntılarıyla ilk kez Mehmet Barlas tarafından
...olayların içine nüfuz eden yakıcı bir kavrayışa ve sezgiye, yani dehanın zapt edilemez alevine sahip olduğunu görmüştü; içinde ateş yanıyordu adamın. Capcanlı bir dille konuşuyordu.
İncecik dudakları, döküm makinesi gibi çalışarak kalıptan çıkmışçasına iyi kesilip biçilmiş laflar döküyor; kimi zaman şefkatle okşar gibi açılıp kapanarak kadife dokunuşlarıyla yumuşacık şekil verdikleri bölük pörçük seslerle hayatın kor gibi parlayan görkemini, büyüleyici güzelliklerini anlatan, yaşamın anlaşılmazlığını ve esrarını yankılayan zarif cümleler kuruyor; ardından borazana dönüşerek, bangır bangır evrensel mücadelenin kargaşasını ve dağdağasını bağırıyor, sonra gümüş kadar berrak bir sesle akan ve yıldızlı gök kubbe gibi ışıldayan sözlerle bilimin nihai sözünü özetleyip daha da ötesini söylüyordu: Şairin kelamını; idraki ve tarifi zor ve ancak kelimelere dökülmeksizin anlatılabilecek olduğu halde sıradan kelimelerin incelikli ve güçlükle kavranır çağrışımlarında ifadesini bulanı, aşkın hakikati. İnsanın ampirik bilgi ve görgüsünün en ileri karakolundan çok daha ötesini, anlatmaya hiçbir lisanın yetmeyeceği uzakları kimbilir hangi mucizevi vizyonla görebiliyor; bilinen kelimelere bilinmedik anlamlar ve değerler yükleyen yine kimbilir hangi altın dil kerametiyle, sıradan canlara asla iletilemeyecek mesajları Martin’in zihnine aktarabiliyordu.
İnsanlığın Azmi: Uzayın Keşfi
༄ ༄ ༄
Matematik alanında bilimsel araştırmacı olarak Sussex Üniversitesi’nde çalışan Dr. Paul Parsons, popüler bilim üzerinde kitapları mevcut ve Kraliyet İstatistik Derneği üyesidir. Evrenin karanlık yüzünü aydınlatan uzay araştırmaları hakkında bilgi veren “Uzay Yolculuğu – İnsanlığın
''... Konuştular. Çok şeyden bahsettiler... Brissenden'in, ... olayların içine nüfuz eden yakıcı bir kavrayışa ve sezgiye, yani dehanın zapt edilemez alevine sahip olduğunu görmüştü; içinde ateş yanıyordu adamın. Capcanlı bir dille konuşuyordu. İncecik dudakları, ... yaşamın anlaşılmazlığını ve esrarını yankılayan zarif cümleler kuruyor; ardından borazana dönüşerek, bangır bangır evrensel mücadelenin kargaşasını ve dağdağasını bağırıyor, sonra gümüş kadar berrak bir sesle akan ve yıldızlı gök kubbe gibi ışıldayan sözlerle bilimin nihai sözünü özetleyip daha da ötesini söylüyordu: Şairin kelamını; idraki ve tarifi zor ve ancak kelimelere dökülmeksizin anlatılabilecek olduğu halde sıradan kelimelerin incelikli ve güçlükle kavranır çağrışımlarında ifadesini bulanı, aşkın hakikati...''
Hüseyin Cevahir, 10 Nisan 1945'de Dersim-Mazgirt Muhundu/Şöbek köyünde doğmuştur. Hz.Ali soyundan geldiğine inanılan Baba Mansur Ocağı'ndan Cevahir ailesinin ilk çocuğudur. Beş kız kardeşi olan Hüseyin Cevahir'e Hz.Ali'nin oğlu Hüseyin'in adı verilir. Kar, yağmur, çamur dinlemeden nahiyedeki ilkokuluna gidip gelen, daha
Kitabı okurken Peyami Safa'nın konuya ilişkin nasıl da sağlam bir müktesebata sahip olduğunu görüyoruz. Kitapta Osmanlı 'nın son dönemlerindeki fikir cereyanlarından başlayarak Türk İnkılabının hangi temeller üzerinde yükseldiği irdeleniyor. Kitaptaki önemli noktalara değinmek istiyorum.
Ziya Gökalp, Balkan Harbi’nin sonunda yazdığı
... olayların içine nüfuz eden yakıcı bir kavrayışa ve sezgiye, yani dehanın zapt edilemez alevine sahip olduğunu görmüştü; içinde ateş yanıyordu adamın. Capcanlı bir dille konuşuyordu. İncecik dudakları, döküm makinesi gibi çalışarak kalıptan çıkmışcasına iyi kesilip biçilmiş laflar dökülüyor; kimi zaman şefkatle okşar gibi açılıp kapanarak kadife dokunuşlarıyla yumuşacık şekil verdikleri bölük pörçük seslerle hayatın kor gibi parlayan görkemini, büyüleyici güzelliklerini anlatan, yaşamın anlaşılmazlığını ve esrarını yankılayan zarif cümleler kuruyor; ardından borazana dönüşerek, bangır bangır evrensel mücadelenin kargaşasını ve dağdağasını bağırıyor, sonra gümüş kadar berrak bir sesle akan ve yıldızlı gök kubbe gibi ışıldayan sözlerle bilimin nihai sözünü özetleyip daha da ötesini söylüyordu: Şairin kelamını; idraki ve tarifi zor ve ancak kelimelere dökülmeksizin anlatılabilecek olduğu halde sıradan kelimelerin incelikli ve güçlükle kavranır çağrışımlarında ifadesini bulanı, aşkın hakikati. İnsanın ampirik bilgi ve görgüsünün en ileri karakolundan çok daha ötesini, anlatmaya hiçbir lisanın yetmeyeceği uzakları kimbilir hangi mucizevi vizyonla görebiliyor; bilinen kelimelere bilinmedik anlamlar ve değerler yükleyen yine kimbilir hangi altın dil kerametiyle, sıradan canlara asla iletilemeyecek mesajları Martin'in zihnine aktarabiliyordu.
...bangır bangır evrensel mücadelenin kargaşasını ve dağdağasını bağırıyor, sonra gümüş kadar berrak bir sesle akan ve yıldızlı gök kubbe gibi ışıldayan sözlerle bilimin nihai sözünü özetleyip daha da ötesini söylüyordu: Şairin kelamını; idraki ve tarifi zor ve ancak kelimelere dökülmeksizin anlatılabilecek olduğu halde sıradan kelimelerin incelikli ve güçlükle kavranır çağrışımlarında ifadesini bulanı, aşkın hakikati.
Kitabın son sayfasına gelipte kapattığımda aslında kitabın yeni başladığını hissetmek...
"Kürk Mantolu Madonna" çok güzel bir ruh tahlili yapılmış bu kitapta öncelikle onu söylemek isterim. Bir insan niye sevemez diye soruyor insan kendine. Niye sevemez? Çünkü inanmaz diyor Maria Puder, inanmaz sevildiğine inanmaz. O kadar sahte
Mücadele, başkasını susturmaktan ibarettir. Buda, konuşmasını kötüleyerek onun âciz ve noksan olduğunu ifade etmek, onu kusurlu ve o konuda cahil olarak tanıtarak küçük düşürmektir.
Başı Sınuklar İçin Kılavuz, Kemal Sayar’ın ufuk açan. sevgi ve umut dolu söylemlerinin yine nazik bir dille kitap haline getirdiği küçük bir derya olmuş. Yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi yine anlatmak istediğini bu kadar yalın ve sade bir dille anlatıp etki bırakması beni şaşırtmaya devam etti. Evet diyorum bu bildiğimiz birşey buraya vurgu
İncecik dudakları, döküm makinesi gibi
çalışarak kalıptan çıkmışçasına iyi kesilip biçilmiş laflar döküyor; kimi zaman şefkatle okşar gibi açılıp kapanarak kadife dokunuşlarıyla yumuşacık şekil verdikleri bölük pörçük seslerle hayatın kor gibi parlayan görkemini, büyüleyici
güzelliklerini anlatan, yaşamın anlaşılmazlığını ve esrarını yankılayan zarif cümleler kuruyor; ardından borazana dönüşerek, bangır bangır evrensel mücadelenin kargaşasını ve dağdağasını bağırıyor, sonra gümüş kadar berrak bir sesle akan ve yıldızlı gök kubbe gibi ışıldayan sözlerle bilimin nihai sözünü özetleyip daha da ötesini söylüyordu: Şairin kelamını; idraki ve tarifi zor ve
ancak kelimelere dökülmeksizin anlatılabilecek olduğu halde sıradan kelimelerin incelikli ve güçlükle kavranır çağrışımlarında ifadesini bulanı, aşkın hakikati.
#okudumbitti️ #kitapyorum
#doğakanunu ️ 190 Sayfa
.
"Doruklara âşık bir yılkının, birkaç kelimeye sığmayacak kadar güzel düşleri...
Yaşandı. Yazıya geçirilmenin bütün sınavlarını geçti. Okyanusun ötesinden kutuplara, yeryüzünden gökyüzüne, kısacası bütün milletlere, bütün insanlığa ileteceği bir mesajı
Mücadelenin Tarifi
Mücadele, başkasını susturmaktan ibarettir. Bu da, konuşmasını kötüleyerek onun âciz ve noksan olduğunu ifade etmek, onu kusurlu ve o konuda cahil olarak tanıtarak küçük düşürmektir.
Mücadelenin alâmeti bir yandan hakkı beyan eder gibi yapıp diğer yandan karşı çıktığı kimseyi küçük düşürmektir. Bu sayede kişi muhatabının noksanlığını açığa vurar kendi nefsini üstün göstermek, gayretindedir. Bundan kurtulmanın yolu ise, sustuğu takdirde günaha girmeyecek olduğu konularda susmayı tercih etmektir.