“Ben öyle bir Efendi’nin kuluyum ki O’nun egemen olduğu ülke bu dünyada değildir. Benim kutsal görevim bu kızların içindeki bütün dünyevi zayıflıkların, tutkuların başını ezmek, onlara terbiye öğretmektir; süslenip püslenmek değil! Oysa karşımızdaki bu genç kızlardan her birinin saçı örgülü! Bu saçları kibir ve gurur kendi elleriyle örmüş sanki!
"Biz öğrencilerin en çok itiraz etmiş olduğu okul üniformasının ne demek olduğunu söyleyeyim sizlere.
Üniforma, zengine de fakire de eşitliği sağlar. Aynı gözükmek demektir. Müdür bey /Müdüre hanım yarın okula serbest gelin der ise, zengin olan öğrenci daha güzel olan kıyafetlerini giyer , fakir olan öğrenci ise belki de yamalı bir kıyafet. O yüzden okulun bu eşitliği sağlaması gerekir. En azından aynı ortamda eğitim gördüğümüz arkadaşlarımızdan bir farkımızın olmaması gerek..."
Cebimde Yoktu,Yüreğimden Verdim / Nazım Hikmet Ran
Kız kardeşi Samiye Hanım’ın sözleriyle Nazım’ı tanımak…
Samiye Hanım ağabeyi Nazım Hikmet’i çocukluk anılarından tutun da, yaşadığı aşklarla,düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı hapislik ve sürgün yıllarını ve ölüm anına kadar yaşanılan önemli detayları bütün gerçekliği ile bu eserde anlatıyor…
Selaaaam :)
Bol spoili bir inceleme ile geldim.
Yaralasar serisinin ilk kitabı ile geldim.
Sedef, yetiştirme yurdunda büyüyen çocuklardan sadece biri. Bir gece canının acımasıyla uyanıyor ve karşısında yüzünü göremediği birisi, odanın kapısında müdüre hanım ve kendi kolunda acısını hissettiği bir yarasa sembolü.
O gece, koluna yarasa damgası vurulan 30 çocuk.
Hepsi müdüre hanımın verdiği ilaç sayesinde uyurken, Sedef ilacın etkisini hissetmiyor vücudunda çünkü anne karnında ve doğduktan sonra 6 ay boyunca o kadar ilaca maruz kalıyor ki bünye bağışıklık kazanıyor. İlaçlardan da böylece etkilenmiyor.
Sedef, o gece yetiştirme yurdundan kaçıyor ve sokaklarda büyüyor ama yolu ıslahevi ve ceza evine düşüyor. Buradan cezasını doldurmadan çıkarılıyor ve özel bir ekip tarafından eğitilmek üzere alınıyor. Eğitim ne için diye sorarsanız, peşlerindeki katilden korunmak için.
Evet evet peşlerinde onları damgalayan bir katil var. 30 çocuktan kurtarılamayanlar var tabi ki...
Ah söylemeyi unuttum, katil eğitmenlerden birisi. °_°
Sizce hangisi?
Sedef'in eğitmeni olabilir mi?
Sedef katille bol bol karşılaşsa da yüzünü görmeyen ama zarar da görmeyen tek kişi.
Sedef'e karşı bir zaafı olduğu ortada.
Sizce katil kim?
Hadi birlikte bulalım.
Seriye devam ;)
"Kuşlar, ne istediğini bilmeyen zavallı, akılsız mahluklar. Kafesten kaçıncaya kadar türlü türlü üzüntüler içinde çırpınıyorlar. Fakat, sanır mısınız ki, dışarıda daha fazla bahtiyar olacaklar? Hayır, buna imkan yok. Ben öyle sanıyorum ki bu bir çareler her şeye rağmen kafeslerine alışıyorlar, açık havaya kavuştukları zaman bir dal üstünde, başlarını kanatları içine gizleyerek geçirdikleri gecelerde sabaha kadar bu kafesi düşünüyorlar, küçük gözlerini pencerelerin aydınlığına dikerek hasret çekiyorlar. Kuşları zorla kafeslerde alıkoymalı, Müdüre Hanım zorla zorla."
"Eskiden idamlar sabaha karşı yapılırmış. Belli bir süre sonra idam yaklaştığında tüm dükkanlar açılmaya başlamış...
Aynı röportajın devamı.
...Bunun üzerine aileler de o saatlerde sokağa çıkmaya başlamış ve idam vakitleri panayır havasına bürünmüş. Sonuçta da ölen bir adama bakarak gülen bir halk görüntüsü oluşmuş."
Rıfat Ilgaz'a
Rasih Nuri İleri, Türkiye'de sosyalizmin en üst halkasını oluşturanlar arasında bulunmuş bir kişi olarak tanınmaktadır.
Abidin Paşa'nın torunudur.
Abidin Paşa'nın damadı, Mustafa Nuri Bey de Hazine-i Hassa Nazırı ve Ayan üyeliği yapmış birisidir. İşte bu Mustafa Nuri Bey, Rasih Nuri İleri'nin baba tarafından büyükbabasıdır.
Mustafa Nuri Bey'in
Bu kitabı okumak için bu kadar geç kaldığıma üzülüyorum. Ahhh Çalıkuşu... "Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" cümlesi tam da sana göre bir cümle. zarifliğini, inceliğini, vefa bilen yüreğini kitabı okurken birebir yaşadım. Ama kızıyorum sana inatçı oluşuna, ani kararlarına sonra diyorum ki bunlar olmasa Çalıkuşu olur muydun? Sen
Başmüfettiş sakin ve kibar bir üslupla: "Selena Hanım, ülkemize gel- mekle bizi memnun ettiniz, müşerref olduk. Derslere girmeniz bizi daha çok sevindirdi. Lakin baş örtünüz kanunlarımıza aykırı...
Anladım ki cevap bekliyor, anlattım:
- Türkiye laik, demokratik bir ülke, Amerika gibi. Amerika'da bu kıyafetle derslere girdiğim için burada da girdim...
Müfettiş Bey ciddileşti, üslubu değişti: - Selena Hanım laiklik dersi veriyor, konu laiklik değil, gericilik...
Son kelime iğne gibi battı:
- Ben Amerikalıyım, İngiliz Edebiyat'ı öğretmeniyim, şimdi ben gericiyim, siz ilerici misiniz?
Müfettişin kaşları çatıldı:
- Niçin başınızı kapatıyorsunuz?
- Ben, Müslümanım!
- Başını açanlar gavur mu?
Kimin gavur, kimin Müslüman olduğu ahirette anlaşılır...
Müfettiş Bey beklemediği cevaplarla karşılaşınca, müdüre döndü:
Lidya kralı kresüz kibrin ateşinde yandı. Pers imparatoru Keyhüsrev ordularına boyun eğdi. Aslında kitabın özeti buydu ama kitapta anlatılmak istenen tam da bu değildi. Halludas, Mehter ve Kufu bunlar üç iyi arkadaşdi ve birbirlerine basda sadık dost diyebilirdim ya ki Namirek Usta nin kızı Edusa ya aşık olana kadar . Birde 1978 dönemlerini konu
Stefan Zweig, Değişim Rüzgarı adlı kitabıyla okuru Avusturya'da bir postaneye götürüyor. Buradaki postaneyi tüm ekipmanlarıyla birlikte fotoğraf çekmiş gibi anlatıyor. Postanede asılı duran fotoğraf, takvim, oturma düzenine kadar her şeyi anlatıyor. Avusturya bürokrasisinin kurallarını tek tek işliyor. Postanede telgraf cihazının başında
Pakize Türkoğlu kimdir?
Ben 1927 yılında Gazipaşa’da doğdum. Yaylaya göçtüğümüz bir mevsimmiş, yaylada doğmuşum. Sağlıklı olayım diye beni yaylada kar suyu ile yıkamış ebem. Köyümüz dağ köyüydü, aile gibi herkesi tanırdık. Böyle bir ortamda büyüdüm. Mektep denilen küçük bir yapı vardı orada, sonradan öğrendim ki orası benim doğduğum yıllarda
Aile büyükleriniz erken öldü Mahiye Hanım.Güçlü oldukları dönemde dünya da bile değildiniz.Ona rağmen genetik işte demek ki.O gün şaştım ben bir yere telefon açtınız iki dakikada benim iş görüldü bitti.Gelmiyorlardı o adamlar müdüre ne dediniz bilmiyorum fırçalayıp red veren müdür bir dakikayı geçirmeden işi bitirdi.