Bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelerek okul açmaya karar verirler. Bir tavşan, bir kuş, bir sincap, bir balık ve yılanbalığı yönetim kurulunu oluşturdu.
Tavşan, müfredatta koşmanın bulunmasını istemektedir. Kuş, uçmanın dahil olmasını, balık, yüzmenin dahil olmasını ve sincap, ağaca tırmanmanın mutlaka zorunlu dersler arasında olması gerektiğini söylemektedir. Bütün bunları bir araya getirip, bir müfredat programı yaptılar. Ve bütün hayvanların bu dersleri görmesini istediler.
Tavşan, koşu dersinde A alıyor olmasına rağmen, ağaca tırmanmak onun için çok ciddi bir sorundu. Sürekli kafa üstü düşüyordu. Bir süre sonra beyni hasar gördü ve artık eskisi gibi koşamadı. Artık koşuda A almak yerine, C alıyordu. Ve tabii, ağaç tırmanmada ise her zaman zayıf alıyordu. Kuş, uçmada çok başarılıydı, ama sıra toprak kazmaya geldiği zaman, o kadar başarılı değildi. Sürekli gagasını ve kanatlarını kırıyordu. Bir süre sonra, toprak kazma notu hâlâ F olmasına rağmen, uçma notu C'ye düşmüştü. O da ağaca tırmanmakta çok zorlanıyordu.
Sonuçta, sınıf birincisi olan hayvan her şeyi yarım yapabilen, geri zekalı yılan balığı oldu. Ancak eğitimciler çok mutluydu çünkü herkes bütün dersleri görüyordu. Ve buna "geniş tabanlı eğitim sistemi" dediler. Buna gülüyoruz ama gerçek bu. Sen de bunu yaşadın. Biz aslında herkesi başka biri yapmaya çalışıyoruz. O yüzden de insanların kendi olma potansiyellerini yok ediyoruz.
Okul, modernize edilmiş proletaryanın dünya dini hâline geldi ve teknolojik çağın yoksullarına beyhude bir kurtuluş vadediyor. Ulus-devlet bunu benimsedi ve eski zamanların ruhban sınıfına ait başlangıç ritüelleri gibi, tüm vatandaşlarını derecelendirilmiş bir müfredat içinde sırayla diplomalar almaya koşullandırıldı.
Toplumsal gelişim eğitimden geçer doğru ama o eğitimi verecek öğretmenler yetişmiyor. Öğretmenler idealist bir bakış açısıyla ve toplum refahını yükseltme amacıyla yola çıkıyorlar. Bir süre sonra hedef, "KPSS ile kapağı bir yere atıp garanti memurluk" yönünde bir gelişme gösteriyor. Müfredat çok eski zaten. Çocukların interneti tanımadığı yıllardan kalma köhnemiş ve eski müfredat var. Onu da değiştirmek lazım. Çünkü gelişime kapalı öğretmenin sığınacağı şey müfredat oluyor. Gerçek toplumsal gelişim, iyi bir eğitimle ve yasaların gücüyle olur.
Her ikisi de rahmet (acıma) mastarından, Cenab-ı Hakk'ın mübalağa ifade eden birer sıfat ismidir. Rahman; çok merhamet eden, rahmeti her şeyi kuşatan, ihsanı her şeye yaygın olan ezeli rahmeti ifade eder. Bu, iyiye, kötüye, inanana ve kafire yaygındır. Bu sıfatın tecellisi, yağmur gibi her şeyin üzerine yağar ve güneş gibi her şeyi aydınlatır ve ısıtır. Rahîm de çok merhametli demektir. Fakat bu rahmet yaratıkların başlangıcından çok sonuçlarına, yani âhirette inananlara ait bir acımadır (Ragıb, Müfredat, "Rahmet" mad.). Yaygın tanıma göre, "Rahmân, bütün mahlükatı rahmetiyle yaratıp besleyen; Rahim ise ahirette inananlara lütfuyla cennet veren, küfür ehline de adaletiyle azab eden demektir (bk. Ahzab, 33/43). s-5
Bence, bütün mesele, insanın umumî kültürünü ve meslek bilgilerini ihtiyaçlarına ve istidadına göre hazırlamasının yolunu kendisine göstermek ve vasıtalarını vermektir. Müfredat programlarının ezici yükü altında bunalan şimdiki mekteplerde her çocuğun ayrı ihtiyaç ve istidadı hesaba katılamaz. Talebe derse çalışmaktan ve imtihana hazırlanmaktan şahsî araştırmalara da vakit ve enerji bulamıyor. Halis kültürü de, meslek bilgisini de bu şahsî araştırmalar verir.
“Eşit eğitim fırsatı, aslında hem arzulanan hem de uygulanabilir bir hedeftir, ancak bunu zorunlu eğitime endeks demek elmayla armudu işlemek demektir. Okul, modernize edilmiş bir proletaryanın dünya dini haline geldi ve teolojik çağın yok sularına beyhude bir kurtuluş vadediyor. Ulus devlet bunu benimsedi ve eski zamanların ruhban sınıfına ait başlangıç ritüelleri gibi, tüm vatandaşlarını derecelendirilmiş bir müfredat içinde sırayla diploma almaya koşullandırdı. İspanya kralları, fetihçileri ve engizisyonu kullanarak kendi teologlarının kararlarını uygulattığı gibi modern devlette okul kaçakları ile ilgilenen iyi niyetli görevlilerinin iş ihtiyacın binaen, eğitim ve eğitimcilerin değerlendirmesi görevini üstlenmiştir.”
Çocuklarımızın kaliteli bir şekilde yetişmesi ve güzel Müslümanlar olmasında, "eğitim kurumları”nın rolü, zannedilenden çok daha azdır. İnsanı, bina ve müfredat değil, yine insan yetiştirir. Hayatımızın bir döneminde karşımıza çıkan bir öğretmen, bir usta, bir rehber, bütün istikametimizi belirleyecek bir tesir meydana getirebilir.
Çocuk yetiştirirken, okul seçiminden çok, çevre ve atmosfer seçimine odaklanmak en doğrusudur. Anne-babanın münasebette bulunduğu aileler, o ailelerin çocukları, paylaşılan değerler, alışveriş alışkanlıkları, gündemde tutulan meseleler, öncelikler, aciliyetler... Hatta yaşamak için tercih edilen semt, binadaki komşular, evimizden ezan sesinin duyulup duyulmaması... Tüm bunlar, çocukların şahsiyetinde, ömür boyu hiç silinmeyecek izler bırakır.
İslâm'ın güzellikleriyle donanmış, İslâm'ı tutarlı ve dengeli bir şekilde yaşamaya çalışan bir çevrede onu büyütmek, güzel insanlarla hemhal etmek ve yetişme
Çocuk için denklik somut işlemler dönemindeki müfredat konusudur. Bakkal hesabıdır. İnsanın insana denk olması paralar, diplomalar, kağıtlar üzerinden anlaşılmaz. Muhabbet, sohbet, güvenmek, anlaşmak belirler arkadaşlığı.
...endüstri toplumlarında hâlâ hâkim düzendir temel olarak üç şey öğretiliyordu: Her şeyi zamanında yapmak, itaatkar olmak ve verilen görevi düşünme zahmetine girmeden ezbere tekrarlamak. Özellikle üretim bandı sistemlerini temel alan fabrika ortamı, ister beyaz yakalı ve isterse mavi yakalı olsun, çalışanların zamanında işe gelip gitmesini, yöneticilerin emirlerinin hiç tartışılmadan veya karşı çıkılmadan yerine getirilmesini ve büroda ya da üretim bandı başında aynı şeyleri bıkmadan defalarca yapmayı gerektiriyordu.
Sayfa 39 - Koridor yayınları Birinci Baskı İstanbul 2008 Çeviren : Selim YeniçeriKitabı okudu
Bence, bütün mesele, insanın umumi kültürünü ve meslek bilgilerini ihtiyaçlarına ve istidatına göre hazırlamasının yolunu kendisine göstermek ve vasıtalarını vermektir. Müfredat programlarının ezici yükü altında bunalan şimdiki mekteplerde her çocuğun ayrı ihtiyaç ve istidatı hesaba katılamaz. Talebe derse çalışmaktan ve imtihana hazırlanmaktan şahsi araştırmalara da vakit ve enerji bulamıyor. Halis kültürü de, meslek bilgisini de bu şahsi araştırmalar verir.