İşte Fetâvâ-yı Hindiye'de deniyor ki: «Kadınların camide cemaat ile hazır bulunmaları mekruhtur. Sabah, akşam ve yatsı namazlarında ihtiyar kadınlar bu hükümden müstesnadır. Fakat zamanımızda fetva, fitne ve fesadın çok yaygın bir hale gelmesinden dolayı bütün namazlarda, bütün kadınların camiye gitmemeleri gerektiği üzeredir. Dikkat buyuruyor musunuz? Fesadın yaygınlaşması sebebiyle, kadınlar camiye gidip cemaatle namaz kılmaktan bile men olunurlar! Ya zamanımızda görülen hallere ne demeli? İstanbul mesirelerine, Kâğıthane safalarına nazire yaparcasına sürdürülen kadınlı erkekli muhabbet âlemlerine ne demeli?
Kalp anlayış bakımından gözden daha kuvvetlidir. Akılla anlaşılan manaların güzelliği, gözlerle algılanan dış görüntülerin güzelliğinden daha muhteşemdir. Bu açıdan şüphesiz ki kıymetli ilahî şeylerden kalbin hissettiği haz, duyularla hissedilen hazlardan daha mükemmel ve muhteşemdir.
Kalbinde binbir umut yeşertip kendine inandıran sonra da hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi davranan biriyle hangimiz karşılaşmadık ki. Bir sonraki görüşmeyi iple çektiğin, böyle birine içten içe muhabbet beslediğin için kendine kızma, sevgin her şeyden değerli.
Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor.
Mahiyetindeki hadsiz aczi,
nihayetsiz fakrı,
gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez.
Hem ne kadar zaîf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu
ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez.
Âdeta polattan bir vücudu var gibi,
lâyemutane kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır.
Şedid bir hırs ve tama' ile
ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır.
Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır.
Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur.
Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez;
ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır.
Hz. Peygamberimizin her fiili ve her tavsiyesi hem bizim yararımızadır hem de bilimsel gerçeklerle, ilmi hakikatlerle bağdaşır. Şimdi düşünelim: Medcezir (gelgit) olayı en fazla ne zaman olur? Ayın dolunay olduğu zamanda... Denizlerde milyonlarca milyarlarca ton su bir câzibeye, bir çekime tâbi olarak yükseliyor ve alçalıyor. Bu çekimin merkezi dolunay... İnsan vücudunun yüzde yetmişinin de su olduğunu biliyoruz. Pekiyi denizlerin suyunu medcezire tâbi tutan dolunayın çekim kudreti acaba bizim bedenimize tesir etmiyor mu? İşte dolunay zamanındaki çekim kudretinin vücudumuza tesirinin en aza indirgenmesi için, yani bir denge unsuru olarak, Peygamber Efendimiz, o günlerin gündüzlerinin oruçlu olarak geçirilmesini emir ve tavsiye buyuruyorlar.