MÖ Beş Milyon: Bilinen en eski insan benzeri maymun cinsi olan Australopithe- cus Afrika'da ortaya çıktı.
MÖ İki Milyon: Homo habilis ve dişisi ellerini kullanarak yonttukları taşlarla aletler yapıyordu ve hâlâ Afrika'dan çıkmamışlardı.
MÖ 1,5 Milyon: Meşaleyi homo erectus ve femina erecta devraldı. Gerçekten de ateşi keşfeden ilk
Türklerin Kore'deki özel etkisini gözler önüne seren örneklerden biri;
Zübeyir Koç'un 30 yıl sonraki Kore ziyaretinde gördüğü ilk Koreli Müslümanlardan Muhammed Do Young Yoon ve babasının mezar taşlarıdır. Bu mezar taşlarında ay yıldız işlendiğini görmüş ve duygulanmıştır.
Çocuğa ne verirseniz alacağınız odur. Bundan dolayı 10 yaşındaki Hz. Ali, kendisinden 30 yaş büyük olan Ebû Zerr'i arkasına takarak Dârü'l-Erkam'a iman yoluna götürmüştür.
Muhammed b. Vasi şöyle der: Bir kimse az yemek yerse kavrayışı artar ve kavradıklarını başkalarına da anlatma yeteneği artar. O kişi saf ve rikkatli olur.
هُوَ الَّذ۪ٓى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَ د۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ
عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪
Kemal-i kat'iyyetle ihbar ediyor ki: "Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın getirdiği din, umum dinlere galebe çalacak." Halbuki o zamanda yüzer milyon tebaası bulunan Nasara ve Yahudi ve Mecusi dinleri ve Roma, Çin ve İran hükûmeti gibi yüzer milyon tebaası bulunan cihangir devletlerin edyan-ı resmîleri iken, kendi küçük kabilesine karşı tam galebe edemeyen bir vaziyette bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ın getirdiği din, umum dinlere galib ve umum devletlere muzaffer olacağını ihbar ediyor. Hem gayet vuzuh ve kat'iyyetle ihbar ediyor. İstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Şarkî'den Bahr-i Muhit-i Garbî'ye kadar İslâm kılıncının uzamasıyla tasdik etmiştir.
Lemalar -30
Ərəbcə olan ayətin mənası:
(Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen odur)-Fetih suresi 48:28
"GERÇEK HASTALIK HANGİSİ"
Mevlana Muhammed Emin, ağır bir hastalığa tutulmuştu. Bu hastalığı epey bir zaman devam etti. Doktorların tedavisinden bir fayda görmedi. İmâm'ı Rabbanî'nin büyüklüğünü duyunca, tam bir yalvarma ile mektup yazıp, şifa ve deva olan dualarını istedi. İmâm-ı Rabbani, onun arzusu üzerine şu mektubu gönderdi:
"Kıymetli oğlum! Kendi üzerinize şefkatli bir anne gibi titremeniz ne zamana kadar sürecek? Kendiniz için üzülmeniz, dertlenmeniz, ne kadar devam edecek! Kendini ve herkesi ölü olarak düşünmek, hissiz ve hareketsiz şeyler gibi bilmek lazımdır. 'Elbette sen öleceksin, o kafirler de ölecekler...' (Zümer-30) ayet-i kerimedir. Bu birkaç günlük dünya hayatında, çok zikr ederek, kalp hastalığından kurtulmak en mühim iştir. Bu kısa zamanda manevi hastalıkların ilacı, Allahü Tealayı hatırlamaktır. Maksatların en büyüğü olan kalp, Allah'tan başkasına tutulursa ondan ne hayır gelir. Ahirette kalp selameti isterler. Ruhun, Allah'tan başka şeylerden kurtulmasını ararlar. Bizim gibi dar düşünceliler, daima kalp ve ruhumuzu başka şeylere bağlamak için sebepler aramağı düşünürüz. Heyhat! Heyhat! Ne yapalım. Ayet-i kerimede mealen; Allah onlara zulm etmez, onlar kendilerine zulm ederler' (Al-i İmran-117) buyuruldu. Zahiren olan hastalığınızdan merak etmeyiniz. İnşallah sıhhate kavuşup tamamıyla iyi olacaksınız. Allah yolunda gidenlere selamlar olsun."
Malum, Efendimiz'e (s.a.v.) vahiy 40 yaşında nazil olmaya başlıyor. Neden 40? Yani niye 30, 35, 50, 55 değil de özellikle 40? Diğer peygamberlere bak- tığımızda da bu örneği birçoğunda görüyoruz. 40 yaşının özel bir sebebi olmalıydı. Dârü'n-Nedve'ye alınma yaşı da böyleydi. Kaynaklarımızda üç yaşın çok önemli olduğunu görüyoruz: 23, 33 ve 40. 23 fizikî olgunluk yaşıdır. Artık bedenin, biyolojik olarak, nihaî anlamda olgunlaştığı yaş- tır. 33 aklî olgunluk yaşıdır. Efendimiz'in (s.a.v.) bir beya- nına göre de cennetteki yaştır ve bu yaşta akıl olgunluğa erişmiş olur. 40 ise ruhî olgunluk yaşıdır. Bunun Kur'ânî delili ise Ahkâf Sûresi'nin 15. ayetidir. Dolayısıyla peygam- berlik için 40 yaşın seçilmesi tam bir olgunluğun oluşma- sıyla alakalıdır. Efendimiz (s.a.v.) 40 yaşına kadar üç sü- reci de tamamlamış oldu: Tanınma Süreci, Hazırlık Süreci ve Olgunluk Süreci.
*spoiler*
Hikâyemiz YobazTown adlı kasabada büyümüş Gracelyn Mae ismindeki kadının ve Jackson Paul adlı sexmachinein etrafında dönüyor. Bu kasabadaki her kadının ismi Rabia, Hayrünisa, Rümeysa vb. Müslüman isimlerin Hristiyan versiyonu. Herkesin iki ismi var btw like Ahmet Sait, Muhammed Selim etc. Biri size gerçekten sinirlendiğinde bu iki ismi
Zamanı bir cetvel gibi düşünürseniz bizler 0 ile 30 santimetre arasını aynı anda gören bir göze sahibiz. Cetvel üzerinde ancak 30 santimetrenin tamamını aynı anda görebilen insanın Miladi 0 yılı ile 2650 yılını aynı anda görebilmesi garip karşılanabilir. Bu, gözün çapı ile ilişkilidir. Gözü bozuk olanın kendi görme bozukluğu karşısında başkasının görüyor olmasına kızması kadar anlamsız bir durumdur.
Gönül gözünün çapı geniştir. Cenabı Hak göze Ya Basir İsmi Şerifi'nin tecellisini hangi ölçüde vermiş ise insan o ölçüde başarılı olacaktır.
Neslin sıhhatle devamı, aile müessesine bağlıdır ve evlatlar hiç şüphesiz, ailenin sürur kaynağıdır. Evlatlar, daha dünyaya gelişinde, her misafirden tatlı karşılanır. Hem nasıl karşılanmasın; sevmenin ateşe perde, ikram etmenin sırat köprüsünü geçmeye vesile, birlikte yemenin, kurtuluş beraatı bahşettiği evlat, anne babası için dünya nimetlerinin
Rabbin, meleklere: Ben yeryüzünde kendi ha lifemi/naibimi/ görevlendireceğim demişti. Melekler, Biz seni methederek, tesbih ve takdis edip dururken, bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak kimseyi mi yaratacaksın? demişlerdi. Allah da. Sizin bilemediklerinizi kuşkusuz Ben bilirim demişti. Allah, Adem'e bütün her şeyin adını öğretmişti. Sonra onları meleklere gösterip: Eğer gerçekten doğru iseniz bunların bana adlarını söyleyiniz demişti. Melekler cevap vermişlerdi: «Bütün övgüler Senin içindir, bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur, ancak Sen hem layıkıyla Bilen, hem Hakim'sin. Allah, Ey Adem, meleklere, onları adlarıyla söyle deyip de, o da adlarıyla onlar hakkında bilgi verince, Allah : << Ben size, göklerde ve yeryüzünde görünmeyeni şüphesiz Ben bilirim, demedim mi ? >> demişti >> ( 2/ 30-33 )