Şehrin valisi Hüse­ yin’e karşı güçlü bir süvari birliği yollayıp teslim olmasını ister. Hüse­ yin bunu reddedince, su yollarım keserler. Hüseyin ile etrafındaki az sayıda insan kuşatılır ve Miladi 680 yılında, Muharrem ayının onuncu gününde, Kerbela düzlüklerinde, kendilerini cesurca savunmalarına rağmen öldürülürler. Kendisinin ve kardeşinin ailesinden pek çok kişi de dahil olmak üzere, Hüseyin’le birlikte seksen yedi adamı ölür. Ce­ sedinde otuz üç mızrak darbesi ve otuz dört kılıç yarası sayılır. Düş­ man birliğinin komutanı Hüseyin’in cesedinin atların ayaklan altında çiğnenmesini emreder. Peygamberin torununun başı kesilip Şam’daki Halife’ye gönderilir. Halife sopasıyla bu başın ağzına vurur; ama ora­ da hazır bulunan yaşlı bir “sahabe” karşı çıkarak, “Sopanı çek” der “çünkü ben Peygamberin ağzını bu ağzı öperken gördüm.” “Peygamber ailesinin çektiği azap” Şii kendini helak etme edebiya­ tının gerçek temasıdır. “Gerçek Şiiler, vücutlarının yoksulluk içinde zayıflamış, dudaklannın su­ suzluktan çatlamış ve gözlerinin sürekli ağlamaktan şişmiş olmasından ta­ nınıyor olsa gerek. Gerçek bir Şii, haklarım savunduğu ve uğruna azap çektiği aile kadar zulme uğramış ve perişandır. Kısa sürede, çile ve zulmün Peygamber ailesinin çağrısı olduğu fikri egemen olur.”
İslam, açık bir biçimde savaş dinine özgü bütün özellikleri sergilemek­ tedir; ama yine de bir kolu, başka hiçbir yerde bulunamayacak ölçüde kesif ve aşın bir ağıt dinidir; bu kol, Şii inancıdır. Şiilik İran ve Ye- men’in resmi dinidir; Hindistan ve Irak’ta da oldukça yaygındır. Şiiler, İmam adını verdikleri ruhani ve dünyevi bir lidere iman
Reklam
19. yüzyıl İstanbul'unun en şöhretli delileri olarak, Terlikçi Mustafa, Dalga Dayı, Çıplak Mustafa, Melâmi Hasan Baba, Sultanhamam'lı Muharrem, Âşık Ethem, Sallabaş Emine, hep beraber gezen Çifte Kumrular, Kurabiyeci Nuri, Deli Hidayet, Turşucu Şakir, Deli Sıdkı, Oturaklı Salih, Torbalı Hüseyin, Acem Rıza, Arap İsmail, Düğümlü Dede, Eğri Kılıç Memiş Paşa, vbg. akla gelmektedir.
Sayfa 11 - Tarih Vakfı, 1. Baskı 2006 İstanbul, İSTANBUL'UN MECZUPLARI
Ahmet Robenson endişeliydi. "Ne yağmur yağdı be Muharrem! Hepimiz sıçana döndük. Şu zavallının haline bak! Her tarafından sular süzülüyor. Bu gece birimizin onun başında beklemesi gerekecek." Yusuf hemen atıldı: "Ben beklerim oymak beyim. Hem battaniyem de kuru, ıslanmamış. Üzerine örterim." Ahmet Robenson şaşırmıştı. "Emin misin Yusuf?.. Ne bileyim... yani ikiniz... ikiniz hiç anlaşamıyorsunuz da!" Türkçe muallimi de şaşkındı. "Allah Allah! Bak şu dünyanın işine sen. Daha bu sabah kınından çıkmış keskin iki kılıç gibiydiniz. Hatta sana Yusufçuk demiyor muydu?" Yusuf başını çevirdi. Ateşler içinde yanan arkadaşı Feyzi'ye bakıp "Haklısınız," dedi düşünceli ve boğuk bir sesle, "haklısınız muallim bey! Doğrusu pek geçinemeyiz. Zira kalın kafalının biri o! Ama aynı zamanda benim gibi bir izci. Asla izcilik türemi çiğnemem. Türem der ki: 'İzci diğer izcileri hakiki bir kardeş bilir.' O ne kadar kalın kafalı da olsa benim kardeşim, tıpkı diğerleri gibi. Sabaha iyileşip şöyle bir ayağa kalksın da varsın olsun Yusufçuk desin bana..."
Oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin.
Sayfa 173 - Basat’ın Tepegözü öldürdüğü destanKitabı okudu
Bizim Dergah Dergisi'ne Yapılan Saldırıyı Kınayanlar (Alfabetik Sıra): Abdullah OKUR/Dazkırı-AFYON Abdurrahman KESKİN/ANTALYA Adem KINACI/ADANA Adil ARSLAN Adnan PAKSOY Adnan TATLISU
Reklam
50 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.