Fakat mühim olan mesele bu kadar büyük bir ordunun komutanı genelkurmay başkanı olan Enver Paşa'nın bilgili, hırslı ve cesur; ancak bir o kadar da genç birisi olması ve dahası böyle bir salahiyetle ordunun başına getirilmesinin anormalliğidir.
İktidardaki başvekil de öyledir. Astığını asar, kestiğini keser. Radyolar en abur cubur sözlerini halka mühim mühim üç dört öğün tekrarlar dururlar. Adamın dediği dedik, çaldığı düdüktür. Böyle olduğu için de her istediğini yapabilen toy ve şımarık bir çocuğu hatırlatır. Halbuki eski başvekil öyle mi? Eski başvekilde daima “Sen gelirken biz gidiyorduk evlat” diyen babacan, tecrübeli bir hal vardır. Aslında yenisinden daha olgun bir insan olmayabilir. Ama dış görünüşü insanda öyle bir tesir uyandırır. “Bu da malın gözü idi,” dersiniz. “Filan meselede az mı zorbalık etmişti? Ya falan mesele hakkında verdiği o meşhur, diktatörce demeç?” Ama ne de olsa onlar arkada kalmıştır. Her geçmiş şey gibi tatlı bir hatıra sisine bürünmüştür. Halbuki beriki hâlâ başvekildir, başınızda, tepenizdedir. Size bir fenalık edebilir, sizi işinizden attırır, vekâlet emrine alır, vakitsiz emekliye çıkartabilir. Öbürü gibi eczanede uslu uslu bekleyen bir vatandaş değildir. İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz.
Her ân bir suâle muhatap olduğumuz bu fâni dünya hayatında tek gâyemiz, insan olabilmek değilse nedir?
Birçokları kendini doğuştan insan addetmekle öyle olduğunu zannetse de, beşeriyet kabuğunu kırmadıkça ona Hz. İnsan denemez.
Nedir hazret-i insân, yani kâmil insan, derya gibi olandır.. Ona ulaşan damla derya olur, ona dökülse bir kova kirli su