" Tüten buharlar, çatlayan çatırdayan kayalar, sızan lavlar arasında. Ateşten taşlar üzerine alevden gölgeler düşürerek koşarken. Hiçbir sınırının kalmadığı belliydi. Ve sınır taşlarını kırdıktan sonra geriye dönemezdi. Birisinin Kabil’e dur, demesi gerekti. Ama ona dur, diyecek olan yine Kabil’in kendisi. Kendi kendisinden başka kıymeti de yok bedeli de yok. Ama Kabil. Belli ki çoktan yitip gitmişti. Onun alev ateş serüveni şeytanı bile aratmadı. Gözü korktu Âdem’in. Bu, Kabil değil başka biriydi. "