Farklı etnik ve kültürlerden gelen kadınların başarıya ulaşırken ödemiş oldukları bedeller ve 1980 İngilteresinin politik durumunu anlatır. Bu kadınlar ayrı ayrı kendi hikayelerini anlatıyor. Her birinin bu düzenle farklı şekilde ve farklı zamanlarda mücadele etmiş olmasına rağmen, aslında hepsinin konusu aynı, ataerkil toplum ve kadınlara
Püritenler, meslek adamı olmayı istiyorlardı, bizse buna mecburuz. Çünkü çilecilik manastır hücrelerinden çıkıp çalışma hayatına sızarak, dünyevi ahlak anlayışı üzerinde hakimiyetini kurmaya başladığında, çağdaş ekonomik düzenin muhteşem evreninin inşasına destek oldu. Bu düzen artık makine tabanlı üretimin teknolojik ve ekonomik şartlarına mahkumdur ve bu mekanizmanın içine doğan, ister doğrudan para kazanma kaygısı taşısın ister taşımasın, tüm bireylerin yaşam tarzlarını karşı konulması mümkün olmayan bir kuvvet uygulayarak belirler ve muhtemelen son fosil yakıt yakılana kadar da belirlemeye devam edecektir. Baxter'a göre, dünyevi mal varlığına yönelik ilgi sadece "Her an bir kenara atılabilecek pelerin gibi azizlerin omuzlarında taşınmalıdır." Ancak kader, bu pelerinin demirden bir kafese dönüşmesine karar vermiştir.
Hiç kuşkusuz, çocuklar için pazarlanan, yetişkinin zerre kadar dikkatini çekmeyecek bir yığın kitap var. Bunlar genellikle gücünü osuruk mizahından, dinozorlarla ilgili gerçeklerin dayanılmaz cazibesinden ve perilerin muhteşem fiziksel çekiciliğinden alır. Geçmişi çok eskiye dayanan osuruk mizahının gücünü kesinlikle inkar etmiyorum; bu esprilerin tarihi MÔ l 900'lere uzanır. Ama benim asıl ilgimi çeken, çocuklar için yazılmış ve çocuğa, yetişkin okurun yetişkin edebiyatından talep ettiği ölçüde zengin bir hikaye okuma hakkını teslim eden metinler. Sadece klasiklerden söz etmiyorum; her yıl böyle çok sayıda yeni çalışma yayımlanıyor. Ahkam kesmeye, lafı dolandırmaya ya da böbürlenmeye kalkarsanız çocukların sabrını taşırırsınız. Tersine, çocuk edebiyatında sözü damıtmak gerek: Bu edebiyatın en iyi örneklerinde umut, açlık, neşe, korkunun en arketipsel biçimleri en saf biçimiyle ifade edilir.
Fol Kitabın bu serisinden çok hoşlandım Ancak Periler kitabından Ruhlar ve Cinler kitapları kadar hoşlandığımı memnun kaldığımı söyleyemeyeceğim Çok ağır bir dile sahipti örnek ve görselleri de çok azdı Ama farklı bir çalışma olarak bakacak olursak fol Kitabın bu anlamda muhteşem eserler çıkardığını tereddütsüz söylerim Periler tavsiye değildir !!!
Yemek birleştirir...
Ülkemizin kültürü göz önüne alındığında muhteşem bir yemek geçmişimiz olduğu bir gerçek. Elbette bunun coğrafi olarak yer aldığımız bölgenin iklim koşullarının da büyük bir etkisi var. Oldukça zengin olan mutfağımızın ülkenin dört bir yanındaki yansımalarını özel olarak çok seviyorum.
Bu anlamda kitabın anlamlı bir tarafı da olduğunu da söylemeliyim. Deprem bölgesindeki şehirlerimizin mutfak kültürüne yönelik özellikleri ve tarifleri ile muhteşem bir çalışma olmuş. Fotoğraflar ile baskı kalitesini de çok sevdim.
Yöresel yemekler benim için ayrı bir zevk. Gittiğim her yerin özellikli yemeklerini mutlaka tatmak isterim. Kökenleri ve hikayeleri her zaman ilgimi çekiyor.
Emek dolu bu çalışma küllerinden her defasında doğmayı başaran ülkemiz adına da ne kadar anlamlı bir isimle çıkmış.
AnkaAydan Üstkanat · Altın Kitaplar · 202417 okunma
Seyithan Can
Sizlere yeni basılan çok güzel bir kitap ile geldim. Günümüzün temel inanç problemlerinin cevaplandırmasının teker teker izah edildiği muhteşem bir çalışma. Bütün okurlara tavsiye edilir...
Fiziksel ölümden sonra hayata devam edecek bir birey ise ne anlayabileceğim ne de arzu ettiğim bir durum; bunun gibi düşünceler olsa olsa zayıf ruhların korkularından ve saçma bencilliklerinden kaynaklanıyor olabilir. Oysa benim için yaşamın sonsuzluğunun esrarı, gerçekliğin muhteşem yapısına dair bir sezgi ve kendisini doğada ortaya koyan aklın asla küçük sayılmayacak bir parçasını anlamaya vakfedilmiş azimli bir çalışma yeterlidir.
Stephen King'in bu yarı anı yarı kılavuz niteliğindeki muhteşem eseri bir yandan yazarın çalışma ve üretme süre cine ışık tutarken bir yandan da yazmak isteyenlere yol gösteriyor. Çocukluğundan kariyerinin zorlu ilk günlerine ve 1999'da geçirdiği ölümcül kazaya kadar King'le beraber yazarlığın engebeli yollarında yürüyeceğiz.
Yazma Sanatı, okuyan herkesi etkileyerek cesaret aşılayacak bir başyapıt.
Yazma SanatıStephen King · Altın Kitaplar Yayınevi · 2020947 okunma
Burası dünya.. Hem tatlı, hem ekşi, kekre bir rüya. Burada herkes kaşif sayar kendini, birbirinin bahçesine girer, iz bırakayım derken talan eder. Onları sev ama tutunmaya çalışma. Yalnız kalmaktan korkup kendi bahçende kaybolma.
Sosyal hayatta birbirini anlamayan iki cinsiyet ve hep klişe cümleleri kullanılırız, "Erkekleri anlamak zor/Kadınları anlamak zor". Hiç bu karmaşıklığı beyin olarak irdeleyebildik mi? Sevgili
Serkan Karaismailoğlu bu karmaşık cinsiyet durumuna bir el atmıştır.
Dili o kadar sade ve açıklayıcı kullanmış ki okurken bilimsel konuşmalarında bile sıkılmadım. Bir yazar daha iyi nasıl anlatabilir ki... Yer yer esprili dil kullanması kitabı daha keyifli hâle getirmiştir. Bilimsel kanıtlarıyla beyin bölümlerini ve işlevlerini ve beyin çalışma sistematiğinin cinsiyet üzerindeki etkisini kaleminin sade ve güzel anlatımıyla bizlere sunuyor.
Sadece güç, duygu, düşünce anlamında değil; beyinsel anlamda da birbirimizden ayrılıyoruz. Ve ilginçtir ki beynimizin anne karnında cinsiyete sahip olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Nasıl olur da bir beynin cinsiyeti olabilir? Okurken bu soruyu siz de soracaksınız kendinize ve bir kadın olarak kadının ne muhteşem yaratıldığına bir kez daha şahit olup gurur duydum. Her şeyi ince detayına kadar düşünen biz kadınların böyle olmasındaki sebepler oldukça güzel. Her alanda kadınların varlığı beni gururlandırıyor.
Kitabı okurken ikili ilişkileri olan veya anne/baba olacakların muhakkak okuması gerektiği düşüncesine kapıldım. Karşı cinse veya çocuğunuza olan tavırlarınız her cümlede değişebilir.
Kitabın sonunda ise dişi beyinli bir okuyucu olduğumu öğrendim. Peki sizin beyniniz hangi cinsiyete sahip?
Yaklasik iki ayda bitirdim bu kitabi. Tek kelime ile muhtesem bir calisma. Dili gayet akıcı, anlatım sade, kısa ve öz. Tarih kitaplarını okunur kılan tam da budur aslında; sıkıcılıktan kurtaran bir anlatım tarzı. Her ne kadar akıcı bir kitap olsa da, bir anda bitiriliverecek bir çalışma değil elbette. En azından benim açımdan kısa sürede okunup kenara konulacak bir eser değildi, sindirerek okumayı olan biten üzerine düşünerek yavaş yavaş ilerlemeyi tercih ettim.
Tarih merakımın yanısıra, bu kitabı okumadaki asıl amacım edebiyat okumalarımın temelini sağlamlaştırmaktı. Üc aydır 20. yy savaş edebiyatı okuyorum. Romanlardaki tarihi arka planı kavrayabilmek adına sağlam bir kaynağa ihtiyacım vardı. Bu kitap bunun için ideal bir kaynak oldu. Okumayı çok sevdiğim o 20. Yy’ın savaşlarının gölgesinde yeşermiş Avrupa edebiyatı kafamda tam anlamıyla bir bütünlük kazandı. Mutluyum.
Hacimli bir kitap, fakat aslında 20. Asır dünya siyasi tarihinin yalnızca bir fragmanı. Yetmez ama evet. Nihayetinde az bilmek hiç bilmemekten iyidir.
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi..."
Öncelikle kitabı çok beğendim. Cengiz Aytmatov'un büyük bir hayranı olarak beğenmemem imkansızdı zaten. Bütün romanları gibi bu romanı da çok akıcıydı ve bir nefeste bitti adeta. Bu metin ilk yayımlandığında aslında Gün Olur Asra Bedel'in içinde yer almaktaymış. Fakat dönemin siyasi koşulları sebebiyle bu kısım kitaptan çıkartılmış. Aytmatov yıllar sonra bu kısmı ayrı bir kitap olarak yayımlamış. Gün Olur Asra Bedel'de akıbeti ve yaşadıkları muallakta kalan Kuttubayev karakterinin yaşadıkları ayrıntılı bir şekilde bu romanda verilmiş. Kuttubayev'in haksız ve hukuksuz bir şekilde hapsedilişi, Rus gizli servisinin gayri ahlaki çalışma sistemi, Kuttubayev karakterinin yaşadığı acı, özlem, hasret, öfke duyguları muhteşem bir şekilde işlenmiş. Hikayenin sonu çok duygusal ve üzücü bitti. Son olarak bu kitabın Gün Olur Asra Bedel ile art arda okunması gerekiyor, diğer türlü olay örgüsü tam olarak kafada oturmuyor.
“Kuşkusuz, en popüler, tüm zamanın en iyi, en sevilen ressamı. Renklere olan hakimiyeti olağanüstü. Azaplı hayatının acısını, harikulade bir güzelliğe dönüştürmüş. Acıyı resmetmek kolaydır, fakat tutkunu ve acını muhteşem dünyamızın coşkusunu ve neşesini resmetmek için kullanmak… Bunu daha önce hiç kimse yapamamıştı. Belki de kimse bir daha
Bu nasıl bir tempo? Bu nasıl bir kurgu! Başım döndü. 1402 Ankara Savaşı'nın tam ortasında başladı kitap. O muharebe alanından Venedik'e gittik. Oradan Bağdat'a, bir Bizans İstanbul'undayız bir İzmir'deyiz... Tarih ve kurgu o kadar içiçe ki defalarca açıp baktım gerçekte böyle bir şey var mı diye. Karakterler gerçek,
Küçümseneyim, kötüleneyim, hatta lanetleneyim ne çıkar; yeter ki, vatanımın gül yüzü solmasın, dostları ağlamasın, düşmanları gülmesin.(Galip ERDEM)
Tarihe bakınız, artık yalnız adlarını hatırladığımız milletleri düşününüz. Hepsinin içlerinden yıkıldığını, önce birbirleriyle dövüşmeye başladıklarını, nihayet düşmanlarına yem olduklarını