"İnsanlara dikkat et Zeus, demişti. Onlar yeryüzünün en güvenilmez mahluklarıdır."
.
.
Avrupa'nın kalbi Berlin'den Ege'nin incisi İzmir'e uzanan bu hikaye, bir zeytin ağacı kadar güçlü kök salmış Ahmet Ümit'in kaleminde. Bu sıkı kökler Pergamonlu bir ailenin soy ağacına da sarılmış, onları baş kahramanı yapmış bu mizansenin. Ve ortaya bu muhteşem yapıt çıkıvermiş.
Kitap, bir polisiye romanından çok daha fazlası. Ana temanın etrafında budaklanan yan konular sere serpile okurun önüne titizlikle sunuluyor. Almanya'daki göçmen karşıtlığı özelinden genele gidilerek faşizm ve özgürlük gibi zıt kavramlar çarpıştırılıyor satır aralarında.
Esas kısımda ise kendimizi mitoloji rüzgârının esintisine bırakıyoruz. Yer yer hikayeye müdahil olan Zeus'tan dinliyoruz kendi köklerinin hikayesini. Belki de ona en zararı dokunan 'hilkat garibeleri' mahluklar olarak azametini hissediyor, boynumuz bükük okuyoruz baştanrının yakınmalarını. Tüm bunları yaparken ise yüzümüzde en ufak bir utanç belirtisi yok.
Başkomiser Yıldız Karasu'nun peşine takılıp harika bir tragedyanın kollarına atıyoruz kendimizi. Ustalıkla kurgulanmış, ilmek ilmek işlenmiş bu kitabı okurken sürekli Ahmet Ümit'in ne kadar iyi olduğunu düşündüm durdum. Olayları birleştirmedeki yeteneği, biçemi olsun gerçekten bir ustadır benim gözümde. Kayıp Tanrılar Ülkesi her yönüyle muazzam bir eser.