#nobelödüllüyazar Gabriel Garcia Marquez'in #kırmızıpazartesi nden sonra okuduğum ikinci kitabı oldu. Yazarın baş yapıtı olma özelliğine sahip olan kitabı niye bu kadar beklettiğim için kendime kızdım.
Yüzyıllık Yalnızlık, gerçeklik kavramına kattığı olağandışı boyutla, yayımlandığı 1967’den bugüne edebiyat dünyasındaki değerini korumaya
Birleşik Devletler'de oligarşik tiranlığın kronik yükselişinin anlatıldığı, genellikle "Modern negatif ütopyalardan en erken", olanı olarak düşünülür. Jack London'ın sosyalist görüşlerinin en açık biçimde sergilendiği bir romandır. Roman özellikle Faşist yapılanmanın dünyayı nasıl vahşete sürükleyeceğini ve bunun karşısındaki devrimci duruşun nasıl olması gerektiğini kurgu içerisinde muhteşem bir şekilde anlatır.
Kitabın özellikle II. Dünya Savaşı sırasındaki Irkçı ve Faşist hareketlerden önce yazılmış olması yazarın geleceği nasıl da tahmin ettiğinin bir kanıtıdır. Kitapta ayrıca bugün ezen ülkelerde görülen işçi sınıfının Oligarşik düzenin içerisinde afyon sayılabilecek sınıfsal haklarla nasıl susturulabileceğini de bulunduğu tarihten görebilmiştir. Kitap Jack London'un dediği gibi Uçurum İnsanları'ndan Tröstleşmiş büyük burjuvaya kadar ezen-ezilen ilişkilerini ele alıyor. Jack London ezilen sınıflara yani onun tanımıyla Uçurum İnsanlarına, köylü sınıfına, işçi sınıfına, küçük burjuvaziye; tröstleşmiş emperyalist burjuvaziye karşı birlikte mücadele çağrısı yapıyor. Politik-Kurgu sayılabilecek bu roman yazarın isabetli tahminleriyle bir kurgudan öteye geçip doğrulanmış bir kehanet olmayı hak ediyor.
Demir ÖkçeJack London · İş Bankası Kültür Yayınları · 201914,6bin okunma
Merhabalarr
Şimdi sizlere muhteşem bir kalemden Zemheri Gençliğim kitabından bahsetmek istiyorum. Yazarımızın kalemini ilk Güneşin Esareti ile tanımıştım ve kalemine, anlatımına hayran kalmıştım. Bu kitap ise sizi 2009 yılına dayanan gerçek bir hayat hikayesine götürecek.
Ramazan, Çukurlar köyünün hatırı sayılır gençleri arasındadır. Hatta bu
Kitap alabildiğine akıcı ancak bir o kadar da boğucu. Savaşlar, ölen umutlar, yıllarca ayrı kalan aşıklar, çocuk gelin ve 'sözde' dinle kandırılan binlerce insan...
Meryem'in evlendirildiği anı düşünüyorum da, sahiden bundan başka çözüm yok muydu? Onu çok seven babası neden diğer çocuklarına baktığı gibi ona da bakmadı? Kitabın sonunda hepsinin cevabı var ancak beni yine de tatmin etmedi. Daha doğrusu bu ataerkil zihin yapısından bir kez daha nefret ettim.
Kitabı okurken sürekli Leyla'yla yollarının nasıl kesişeceğini düşündüm durdum ama böyle bir şeyi gerçekten beklemiyordum. Sürekli dinden bahseden, çok ahlaklıymış gibi davranan Raşit, Meryem'le birkaç senelik evliyken (ki Meryem'le evlendiklerinde de aralarında fazla yaş farkı vardı) doğan Leyla'ya "evlenilecek kız" gözüyle bakacağı aklımın ucundan geçmemişti.
Kitabın sonlarına doğru bir şeyler bitiyor ancak benim hissettiğim bir "yarım kalmışlık"tı. Bir şeyler eksik kalmış, yaşanmamışlığın verdiği o tuhaf huzursuzluğu hissettim. Belki diğer okuyucular daha farklı yorumlayabilir.
Bu kadardı. Diyecek başka bir şeyim kaldı mı hatırlayamıyorum. Amcak yazarın diğer kitabı olan
Onlar umursamaz insanlardı, Tom'la Daisy - eşyaları ve yaratıkları ezip geçiyorlar, sonra paralarına, sonsuz umursamazlıklarına ya da onları her ne bir arada tutuyorsa ona sığınıp kendi pisliklerini başka insanlara temizletiyorlardı...
Khalid hosseini ilk kitabı olan Uçurtma Avcısı ‘ni 2010 yılında ,yakın arkadaşımın tavsiyesi üzerine okumuştum.Yazarın anlatım dili o kadar hoşuma gitmiş ti ki ,ikinci kitabı Bin Muhteşem Güneşi de hemen alıp okumuştum…
Etkilendim ,zorlandım ağladım hatta acaba gerçek olabilir mi bu hayatlar diye düşünüp ,etkisinden uzun süre kurtulamamıştim.Hasan ,Emir Asaf muhteşem karakterler ,harika bir roman .Yazar her ne kadar Amerika aşığı olarak adlandırılsa da kalemi çok güçlü bir yazar .ama benim başucu kitabım her zaman “Bin Muhteşem Güneş “olarak daimiyetini sürdürecek …
Baştan sona kadar duygu fırtınası yaşatan muhteşem bir kitap. Başta gülmeden okuduğum tek sayfa yokken sonunda ise bunun zerresini bulamadım. Çok ağlattı.. Kitabın ortalarında sonunu tahmin edip, öyle değildir umuduyla devam ettim okumaya. Hem ne olacağını merak edip hem hiç bitmesin istedim. Mahalledeki oyun alanları olan arsayı korumak için ellerinden geleni, hatta daha fazlasını yapan pal sokağı çocuklarının her birine ayrı ayrı hayran oldum ama o ufaklık Nemeçek yaptıklarıyla, kişiliğiyle diğer hiçbiriyle kıyaslanamaz bir karakterdi. Macun derneği üyeleri, derneklerine ve kurallarına olan bağlılıklarıyla saygıyı hak ediyorlardı. Kötü karakterleri bile sempatik olan bu hikayenin bu kadar dramatik bitmesi "gerek var mıydı bu kadar hüzünlü olmasına" dedirtti. Mutlaka okuyun, böylesine güzel bir kitabı okumadan ölmeyin..Bir de Hani derler ya ''Adama bak hayatı roman gibi'' ben ise pal sokağı çocuklarını okurken , yazarın tüm bunları yazmadan evvel olayları gözleyen gözlerine sahip olmak isterdim, her nedense. Bir yetişkin günlük yaşantısında bir çocuğu görüp düşünebilir kuşkusuz '' Alt tarafı bir ufaklık. Benim yaşadıklarım kadar şahane ve olası dışı ne yaşamış olabilir ki? '' Tabi bunu düşünmek bile büyük bir hata doğrusu. Küçük dünyaların içinde öylesine büyük sarmaşıklar yayılmış ki sadece güneşi engellemişiz, gölge yapıyoruz bazen. Tabi buna farkına varmamız ancak romanda ki kızgın öğretmenle gün yüzüne çıkıyor. Kesinlikle çocukların dünyasında ki ciddiyetini anlamak için de okunması gereken bir yapıt.
Ercan ersoy'dan yine muhteşem bir eser daha okudum mükemmel bir anlatım ile kaleme alınmış bu eser herkes tarafından okunmalı okutulmalı Diyarbakır cizre hendek operasyonlarını koni alan harika bir roman bir grup özel harekat polisinin mücadelesi
KEŞKE-SEMA SOYKAN,500 sayfa
-Bir Köy Enstitüsü Romanı-
“Keşke,özlem ya da pişmanlık ifadesidir”
Bir dönemi,aynı zamanda da muhteşem bir aşkı anlatan,yaşatan,gözyaşları içinde okunan,yarı kurgu ,çoğu gerçek olaylara dayanan muazzam bir roman.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
1940-1980 yılları arası…Türkiye’nin yaşadığı karanlık dönemler,
KIŞ GÜNEŞİ
Merhabalar bugün muhteşem bir eserin incelemesini sizinle paylaşacağım. İnsanı birbirinden farklı duygulara sürükleyen, ilk sayfalardan itibaren içine çeken okudukça insanın okuma isteğini arttıran bir eser. Okurken kimi zaman sinirlene bilirsiniz, kimi zaman içiniz hüzünle dolabilir. Psikolojik gerilim ve aşkla harmanlanmış harika
AZGIN VAR
NİLAR GÖK
Anadolu’nun yaşayan yüzünü anlatan öyküleri okumaya ne dersiniz?
"AZGIN VAR" Anadolu insanının her türlü çaresizliğinin, dertlerinin, mutluluklarının çeşitlenerek sayılıp döküldüğü , gülüşlerinizin yanına hüzünler bırakan bir solukta, derin iç çekişlerle okuyacağınız birbirinden muhteşem on dört öyküyle Türk
Bir süredir yorumumu toparlamaya çalışıyorum çünkü puanım konusunda şüphelerim var. Bu yorumun sonuna gelene kadar puanımı kesinleştireceğimi düşünüyorum. Zaten epeydir kitap yorumu yazmadığım için körelmişim biraz. Hadi yorumuma geçelim.
Yazarı ilk kez bu kitabıyla tanıdım. Yalın ve güzel bir anlatımı var. Bir günde bile bitirebileceğiniz kadar
Kitap hakkında söylenecek o kadar çok şey var kiiii önce konudan bahsedeyim
Carrie telepati yeteneği ile doğan bir kız annesi ve çevresi tarafından sevilmiyor ve hep dışlanıyor.Bir gün okulda herkese açık duş alanında duşunu bitirdikten sonra çıkıyor fakat regl olduğunu fark ediyorlar.Carrie adet kavramını daha önce hiç duymamış bir kız ve tam 17
Gerçek olaylara dayanılarak yazılan bu roman bir büyüme hikayesi aslında.İsveç gibi bir ülkede yaşanan ırkçılığın, adaletsizliğin, hayvanlara yapılan işkencenin, doğaya yapılan acımasızlığın günbegün büyüme hikayesi.
Roman geçimini rengeyiği yetiştiriciliğiyle sağlayan bir Sami ailesinin 9 yaşındaki çocuğu Elsa'nın kendi geyiğinin öldürülmesine tanık olmasıyla başlar. Tehdit edildiği, azınlığn bir parçası olduğu için de yıllarca kimin öldürdüğünü söyleyemeden, adaletin gerçekleşmesini umarak susar. Polislerin ya da köyü yöneten kişilerin devam eden bu rengeyiği katliamını "çalınan" olarak nitelendirmesiyle birlikte açılan tüm dosyalar kapanır. Yıllar geçer ve aslında "çalınan" ın rengeyikleri değil de insanların vicdanının, adaletin, görev bilincinin olduğunu görürüz.
Değinmek istediğim noktalardan biri de kitabın muhteşem atmosferi. Sanki bir sinema filmi izliyormuşuz gibi İsveçin o soğuk atmosferini, o yaşamın zorluğunu yazar okuyucuya muazzam hissettiriyor.
Diğer bir konuda o 31. bölümdeki yazarın okuyucuyu en hazırlıksız yakaladığı anda dumur etmesiydi. Hiç beklemediğim bir anda neye uğradığımı şaşırıp, kalbimizi kırdın Ann Helen hanımefendi. Bu acımasızlığı unutamayacağım.
Hayvan haklarına, iklim krizine ve en önemlisi adalete inanan insanların mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum.
ÇalınanAnn-Helén Laestadius · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20247 okunma