“Nebat-bitki”, maden ile hayvan arasında bir âlemdir, BERZAH hükmündedir; onu ancak, hakikatini keşfeden bilebilir. BERZAH, iki taraf için de aynadır, iki tarafa da açıktır; bu bakımdan, hayvanı ve madeni içine alıp, her ikisine de tâbidir. Bu, acîb bir ilimdir ki, sahibi, bu ilimle diğerlerinden temayüz eder, farklılaşır, ileri görünür. Bu, tefekkür ve ibret ilmi değil, doğrudan doğruya keşif ile elde edilen HAKİKAT ilmidir. Sahibi, eriştiği ilimlerin ekseriyetine doğrudan doğruya Allah’tan, ilhâmla-keşifle nâil kılınmıştır. Tefekkür ve itibarî-kıyas yoluyla elde edilen ilimlerin ekserisi, kul ile Rabbi arasında her vakit hicab-örtü olabilir. Kul, ilimlerini mükâşefe (dindeki gizliliklerini açık etme) yoluyla doğrudan doğruya Allah’tan almamışsa, ona İlâhî ilme sahibtir denilemez. Ebu Yezid Bistami, “siz ilimlerinizi ölüden aldınız, biz ise Hayy-u Lâyemût’tan aldık!” demiştir. Kulluğun hakikatine ermiş bir kul ile Rabbi arasında hiçbir hicab yoktur. Kulu, Allah’a en kısa yoldan ve çabuk ulaştıran ilim ise, Rabbi’nden mükâşefe yoluyla aldığı ilimdir. Fikir ve istidlâl yolu hem uzundur, hem tehlikelerden salim değildir. Mükâşefe ve müşâhedeye ermek için istikamet ve mücahede lâzımdır. Hazret-i Peygamber, “Hud sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı!” buyurmasının sebebi budur. Hakkı söyleyen Allah, doğru yola ulaştıran yine sadece Allah’tır.