Ne kör ile gören ne karanlıklar ile aydınlık ne de gölge ile sıcak bir olur.
(Bunlar, mü'min ile kâfir, hak ile batıl, cennetle cehennem gibi birbirine zıt şeylerdir.(
Gaybı Allah bilir ama Nur Risaleleri'nden yaptığımız bu alıntılardan, evliyanın gaybı bildiği sonucu çıkmaktadır.(Hâşâ) Nitekim bu kanaat Nur Risaleleri'nde açık olarak belirtilmiştir:
Madem Hz. Ali (R.A.) "ene medînetu'l-'ilmi ve 'aliyyun babuha" hadisine mazhardır. Hem madem Şah-ı Velayet ünvanını alarak
Besmele ile başlamanın peşinden hamd ile Allah'a yönelmek, O'nu ålemlerin mutlak Rabbi olarak tavsif eden âyet geliyor: "Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur."
Allah'a hamd etmek, mü'min kulun Allah'ı anar-anmaz kalbinden taşan duyguların ifadesidir. Her şeyden önce kulun var olması hamd ve senayı gerektiren ilâhî bir nimettir. Allah'ın nimetleri her dem, her an, her adımda birbiri ardınca gelir, kesintisiz olarak devam eder ve başta insan olmak üzere bütün yaratılmışları kapsar... İşte bundan dolayı hem bir şeye başlarken hem de bir şeyi sona erdirirken hamd etmek, İslâm düşüncesinin temel ilkelerinden biri olmuştur. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "O'dur Allah. O'ndan başka yoktur İlah. Başta da sonda da, dünyada da âhirette de bütün hamdler, güzel övgüler O'nadır." (Kasas, 70) s-19
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً
Ey kendilerini Nûh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin çocukları! Gerçek şu ki, o çok şükreden bir kuldu.
İsra 3
وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً
Biz, Kitap'ta
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً
Ey kendilerini Nûh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin çocukları! Gerçek şu ki, o çok şükreden bir kuldu.
İsra 3
وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً
Biz, Kitap'ta